Bir ek İzah

Târafgir, partizan, mübarezekâr durumların kesinlikle Üstâd tarafından daima ve her zaman reddedilmiş olması, Risale-i Nur’da asla değişmiyen küllî bir kaidedir. Üstâd bunu hayatının her devresinde yazmış ve yaşamıştır. Ancak buna karşılık, hak ve hakikat etrafında ve Kur’ân ve iman hizmetinde de daima en şiddetli bir irtibat ve uhuvveti ve en sağlam ve metin bir alâka ve samimiyeti ve en köklü ve halis ve civanmerdane bir muhabbet ve bağlılığı da her zaman istemiş ve aramış, yazmış ve söylemiştir. Bunu takviye etmek yolunda her türlü iknâ’, irşad ve ikaz metodlarını da uygulamıştır. Fakat beşer olarak, nefis ve şeytanın hilelerine mübtelâ olarak Nur talebeleri, zaman zaman -Hususan hapishanelerde- bunu zedeleyici hal ve tavırlar göstermelerine, Üstâd -üst tarafta numuneleri görüldüğü gibi- çok üzülüyor ve feryad ediyordu. O gibi hallerin düzeltilmesi yolunda her çeşit ikaz ve irşadlarda bulunuyordu.

Evet, Afyon hapsinde yine uhuvveti ve samimi ihlâs ve tesanüdü zedeleyici haller zuhur etmişti.Hem de diğer hapislerinden biraz daha fazla olarak... Hazret-i Üstâd’ın o yürekler acısı hapis tecridinde, bir de bu gibi kederler de kendisine

(71) Aynı defter, s: 49.

(72) Kırmızı defter, s: 30.

yüklenmişti. Üstâd feryad edip bağırdı ve yalvardı. Nihayet Allah’a şükür yüzde doksanı düzeldi. Amma maalesef bazı izler de kalabilmişti.

İşte bu hiç beklenmiyen hallerin zuhuruyla, Hazret-i Üstâd Nur talebelerini -küskünlük hallerinin izalesinden sonra da- şöyle bir iki mektupta meselenin ciddiyeti noktasından uyarıyordu:



Aziz Sıddık Kardeşlerim!

Ehemmiyetli bir taraftan, ehemmiyetli ve manidar sual edilmiş, bana sordular ki; “Siz cemiyet olmadığınıza üç mahkeme o cihette beraet vermesiyle; ve yirmi seneden beri tarassud ve nezaret eden beş altı vilâyetin o noktadan ilişmemeleriyle tahakkuk ettiği halde, Nurcular’da öyle harika bir alâka var ki: hiçbir cem’iyette, hiçbir komitede yoktur. Bu müşkili halletmenizi isteriz” dediler.

Ben de cevaben dedim ki: Evet, Nurcular cem’iyyet-memiyet, hususan siyasî ve dünyevî ve menfî ve şahsî ve cemaâtî, menfaat için teşekkül eden cem’iyyet ve komite değiller ve olamazlar. Fakat bu vatanın eski kahramanları kemal-i sevinçle şehadet mertebesini kazanmak için ruhlarını feda eden milyonlar İslâm fedailerinin ahfadları, oğulları ve kızları o fedailik damarını da irsiyet almışlar ki; bu harika alâkayı gösterip; Denizli mahkemesinde bu aciz biçare kardeşlerine bu gelen cümleyi söylettirdiler:

Yükleniyor...