Bir zaman kendilerine uğradım. Oturduğu muvakkat ve metrûk bir evde ayet-i kerimesinin tefsirine intikalen bazı talebelerini tenvire çalışıyordu.
Bu dersde pek derin inceliklere temasları hayretimi mucib olarak ayrıldım. Hicretten sonra,(47) Kerkük’ün “Havadis” gazetesinde intişar eden bir takrizimi, ertesi günü kendisine götürdüm. Dersten fariğ olunca verdim.
“O nedir? oku dinliyelim” dedi. Okudum. Aldı bir tarafa bıraktı:
“Azizim, tavsifinize lâyık değilim. Büyük Allah’tan dilerim ki, lâyık olayım.” dedi.
Bir kaç mısra’ımı bu yazının tarih-i beyyinesi olarak gösteriyorum:
“Said-i Nursi’sin el-hak Bedi’üd-dehri vel- ezman
Bu tefsir-i şeriftir kudret-i ilmiyene bürhan
Ulum-u evvelin u ahirine mazhar olmuşsun,
şefi’u hafîzindir Fahr-ı âlem, Hazret-i Kur’ân.
Senin şehzadeden, Ruh-ul beyan, Ruh-ul me’âniden,
Nedir fark-ı tefasirin bilir ancak hakim Sübhan”
Av. Hulusi Bitlisi’nin yazısının devamı ve diğer bölümleri, bu kitabın ilgili yerlerinde kaydedildiği için tekrarına lüzum görülmedi.
Ehl-i sünnet mecmuasını” dördüncü yazısı: 29 Aralık 1949’da, temyiz mahkemesi kararından sonra neşredilen şöyle bir yazıdır.
Bediüzzaman Said-i Nursi ne olacak?..
Memleketimizde cereyan eden bazı işler ve haller vardır ki, insan bunların imkân âleminde geçip geçmediğini anlamak için, beynini, kalbini, gözlerini ve kulaklarını muayene ihtiyacındadır. Öyle bilinmez, öyle inanılmaz, öyle görülmez, öyle duyulmaz işler!..
(47) Bu hicret. Bitlis halkının şehrin sukûtundan az önceki birinci göçüdür. İkinci göç, Bitlis sukûtunun arefesinde olmuştur. A.B.
Bir Said-i Nursi Bediüzzaman vardır. Son derece muhterem ve muazzez bir din adamıdır. En ileri yaşlardan birinde mübarek bir ihtiyardır. Dinin ruhî ve ahlâkî kıymetlerini, ince ve derin hikmetlerini, en mücerred ifade ile yazarak, anlatarak neşretmekten başka bir fazileti, yahut günümüzün
Yükleniyor...