Birinci yazısı: 6.1948’de Abdurrahim Zabsu’nun (Ehl-i Sünnet mecmuası sahibi) Bediüzzaman’ın lisanıyla kaleme alıp Üstâd tarafından bazı bakanlıklara göndirilen yazısıdır ki; kısaca Üstâd Bediüzzaman’ın hayat tarihçesi ve ilim seyri vesaireden bahseder. Bu yazı Ehl-i Sünnet mecmuasında da o sıra neşredilmiştir. Ancak bu yazı daha çok müdafaalar kısmıyla alâkadar olduğu için o fasılda ele almayı düşünüyoruz.
İkinci yazısı: 15 Ekim 1948 tarihli Ehl-i Sünnet nüshasında neşredilmiştir, şöyle:
Bediüzzaman’ın akıllara hayret veren bir seciyesi
Ben Birinci Cihan Harbi’nde Bitlis mevkiinde yaralı olarak esir düşerken, Bediüzzaman’da o gün esir düşmüştü. O Sibirya’ya gönderilmiş, en büyük esir kampında idi. Ben “Bakü”nün Nargün adasında idim.
Günün birinde esirleri teftişe gelen ve kampı gezerken Bediüzzaman’ın önünden geçen Nikola Nikolaviç’e o hiç ehemmiyet vermiyor ve yerinden kımıldanmıyor. Başkumandanın nazar-ı dikkatini çekiyor...”
Bu yazı dahi Üstâd Hazretlerinin esaret günlerine ait bölümünde yazıldığı için burada tekrar edilmedi.
Üçüncü yazısı: Kasım 1948 tarihinde neşredilen “Av. Hulusi Bitlisi’nin makalesi” dir. Bu makele şöyledir:
(1) ”Hâkim ve Efendi halk” tan muradı, Türk unsurudurki öteden beri bu memlekette hâkim unsur olarak buluna gelmiştir iste,Bediüzzamanın yükselmesini istedigi bu millettir diyor. A.
“Said-i Nursi’nin Ehl-i Sünnet’te intişar eden bir arzuhalini, sonra da esaret hayatını okudum.
Hayatta dervişlik, şeyhlik, tarikatçılık ile alakası olmıyan, her maddeyi mana ile te’lif eden bu din âliminin devamlı menfa ve muhakeme safahatı üzerinde durmak taraftarı değilim.
Ancak hâkim ve efendi halkın(1) her zaman ve zeminde ilim ve ahlakça yükselmesini istiyen bu zatın esaretinden evvelki hayatına temas edeceğim:
Birinci umumi harbin iptidalarında Bitlis Bidayet Mahkemesi aza mülazımıydım. Bu günün Çankırı Millet Vekili Abdülhalık Renda, geçen günün Bitlis Valisi bulunuyordu. Ordunun iaşesi hesabına kurulan peksimet
Yükleniyor...