Mesela 1923’de Ankara’da verilen ilk ve birinci zehir akabinde Arapça “Zevl-ül Habab” eserini Ankara’da te’lif ettiği gibi, Kastamonu’da verilen bir zehirin hemen sonrasında, da emsalsiz olan Ayet el-Kübra Risalesi yazılmıştır. Keza Emirdağ’ında 1944 yılı güz aylarında verilen zehirlerin ve Emirdağındaki birincisinin akabinde, Meyve Risalesinin onuncu meselesi yazıldığı gibi, yine Emirdağ’ında bir başka zehirden sonra da, Arabi “Hülâsat-ül Hülâsa” adlı risalecik ki, tefekkür virdi olan Hizb-ün Nuri’nin hülâsasının hülâsası kaleme alınmıştır. Öyle de şu Afyon hapsindeki birinci zehir hadisesinde Üstâd “El-Hüccet-üz Zehra”nın bir parçasını te’lif etmiştir. Hatta Afyon hapsinden sonra da 1950’de verilen müthiş bir zehirin akabinde de, ikinci gününde hastalıktan ayıldığı zaman, Arabi “El- Hutbet-üş şamiye” Risalesi’nin türkçe tercümesini yaparak te’lif etmiştir ve hakeza...
(33) Üç defa zehir hadisesini, Mustafa Sungur Ağabey’in hapisten sonra İstanbul’a gidip Av. Mihri Helav’la görüştükten sonra, Üstâd’ına yazdığ’ı mektukıunda hususiyle ifade edilmiştir. (Bakz Emirdağ-2 dosyası, s: 14)
(34) Afyon Hapsi mektupları -2, Kırmızı defter Zübeyr, s: 40.
şimdi Afyon hapsinde verilen üç zehir hadiseleri hakkında Hazret-i Üstâd’ın kendi hapisteki talebelerine yazıp gönderdiği mektuplarını okuyoruz:
Birinci zehir hadisesi hakkında:
Aziz Sıddık çok halis, çok eski kardaşım ve hizmet-i Kur’âniyede çok fedakâr arkadaşım Ahmet Nazif!
Evvelâ: Hiç hayatımda görmediğim ve her gün ondan vefatımı beklediğim bu semli, pek ağır ve sıkıntılı hastalığımdan kalben diyorum ki: Ben ölsem çok Hüsrevler, Tahiriler, Nazifler gibi benden daha kuvvetli kardeşlerim kalıyorlar. Bana ihtiyaç kalmadı. Elhükmü-lillah diyerek, ölümü kemal-i ferahla karşılamak suretini Rahmet-i ilâhiyyeden niyaz edip istiyorum.
Saniyen: şimdiye kadar hakkımızda kanunsuz, şiddetli muameleler hizmet-i imaniye ve Nuriyemize başka bir ehemmiyetli sahalarda daha parlak ve te’sirli inayetlerin tezahürü, bizi şimdilik pek ağır sıkıntımızda sabra, tahammüle da’vet eder.
Salisen: Bu üçüncü musibetimizde bana karşı bütün bütün kanunsuz ve garaz ve aks-ül amel ile mukabele ve beni mahkemede haklı müdafaatımdan men etmek ve ondört ay tecrid-i mutlakta ta’zib etmek ile, bildim ki; benim onlara müracaatım lüzumsuzdur, belki zararlıdır. Onun için senin ve Abdurrahman’ın iki ehemmiyetli fikrinize cevab vermedim.”(35)
Yükleniyor...