müdde-i umumi geldi, İç ay evvel müdürlük odasında şâhidlik sıfatıyla benim ifademi aldığı halde; beni bu gün Temmuzun beşinde(10) sorguya çağırdılar. Aynı mesele, aynı şâhidliği bahane edip, beni ömrümde görmediğim bir sıkıntılı vaziyete soktular. Nezaret menzilinde Iüzumsuz durdurdular. Yirmi dakika kadar beklettiler. Ben bir dakika böyle yerlerde sabır ve tahammül edemediğim halde, sıkmak için kapıyı kapadılar.

Sonra, yirmi seneden beri üç mahkemenin huzurunda ve üç vilâvetin zabıtalarının nezareti altında, başım nezleli olduğundan, başımdaki bereyi kaldırmağa mecbur edilmediğim, hatta Ankara’ya; beni Denizli hadisesinde sevkettikleri vakit, emniyet-i umumiye dairesinde Ankara Valisi Nevzat, kendisi Emniyet dairesine geldi. O mesele için beni çağırdı, yine başımı açtıramadığı halde; mükerrer bir şâhidlik için “Başını aç!” diye damarlarıma dokundurmaya.. ve Nurlar’a ve talebelerine zarar gelmemek için tahammüle karar verdiğimi bilmediklerinden, kanunsuz keyfî bir tarzda beni hiddete getirmeye.. Hem mükerreren mahkemelerde bahsedip, mahkemece beraetimizle ve hiçbir vukuât Nur şakirtleri hakkında kaydedilmemesiyle tasdik edilen; emniyeti te’min, asayişi muhafazaya olan Nur şâkirtlerinin hizmetini lekedar etmek bahanesiyle, bir âdi yaralamak hadisesi ki, yaralanan ne bana, ne mahkemeye, ne hükûmete söylemediği ve hiçbir emare, bir şâhid bulunmadığı, hatta işa’a olan iftiralar içinde bir Nur talebesi de tahminî bir ittiham sırasında, o yaralanan adam, o işa’a ile ittiham edilen talebe ile yanıma geldiIer, kardeş gibi oturup, bir tatlı yeyip, elimi öpüp, kardeş gibi gittikleri halde; güya adliyenin büyük bir mes’elesi imiş gibi, beni ağır bir vaziyetimde ve ağır bir mahkemeye(*) hazırlığım sırasında, sırf bana ihanet ve ikiyüz bin talebesi içinde hiçbir vukuâtlarını ne mahkemeler, ne zabıtalar kaydetmedikleri halde Nurlar daima asayişe hizmet ettiklerini ispat ettiğimiz bir davamızı cerh etmek için, bu iki dost Nur şâkirtleri içinde bazı işa’alarla, belki başka bir maksad için ve onların bazı akrabalarına telâş vermek fikriyle; işa’a edilen bu küçücük hadise ile o hükmümüzü cerhetmek, şahsıma karşı eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdat değil de nedir? Çünki madem yaralanan, müdde-i umumi ve doktora haber vermedi. Israrlarına karşı söylemedi. Hiçbir şâhid, hiçbir emare bulunmadı. O yaralı da iyi olduktan sonra yanıma geldi, ısrar ettim, bana söylemedi. Elbette memleketimde bir kardeşim farz-ı muhal olarak gelseydi, onu yaralasaydı, mahkemece bizi hiçbir suretle alâkadar edemez. Mahkeme bizi bununla münasebettar


Yükleniyor...