Hazret-i Üstâd’ın bu dilekçesindeki ifade tarzından fehmettiğimiz mana budur ki: Türkiye’de bazı kanunlar tatbik edilirken, bazı ehl-i hüküm ve idare o kanunları şahsî ve keyfî arzularına ve intikamkârane hisiyatlarına alet ederek uygulaması tarzından bir çok zuIümlerin, kanunsuzlukların vücuda gelmesi gibi, Müslüman milletin dinî akidesiyle bir istihza ve terzil keyfiyetinide aldığı için; dinen ve şer’an bu durumların ıslâhına müteveccih bazı irşad ve ikazları yapmadığı ve görüşmek, konuşmak, yanaşmak suretiyle bazı lüzumlu ıslâh hizmetlerini yapmadığından dolayı şahsi itibarıyla mes’ul olduğunu söylemek istiyor.
Nitekim Afyon hapis hadisesinden bir müddet sonra, yani 1950 seçimleriyle başlıyan yeni devre hükûmetlerine ve hükûmet ricaline ve idarecilere karşı yirmi altı seneden beri yapmadığı halde ve bir tek yazısı o noktada vârid olmamışken: bazı ikaz ve irşad yazılarını gönderdiğini ve ehl-i idare ile bir derece ıslâh için konuşmak istediğini görmekteyiz. Ayrıca da o ana kadar hiç karışmadığı ve düşünmediği ve bakmadığı siyaset-i âleme taalluk eden bazı yol gösterici irşadlarını ve alâkadarlıklarını da görüyor ve siyasetçilere az da olsa o hakikatları telkin etmek için yanaştığını müşahede ediyoruz.
Hazret-i Üstâd mahkemeye verdiği bu dilekçesinde çok samimi olarak mezkûr noktalardan kendini mes’ul bildiği ve o noktalardan dolayı kader-i ilâhîce adaletli olarak ma’ruz kaldığı beşerin zulümlerine kendini müstehak addederek suçu kendisinden kabul ettiği halde; iki sene sonra, yani 1951’de Eskişehir’de bulunduğu günlerde kaleme almış olduğu “Kaderin Adaleti” ve yahut “Hakikat Konuşuyor” başlıklı yazısında ise, bütün yapılan o zulümlerin, ihanetlerin, hapis ve çilelerin, kader-i ilahînin adaleti noktasından; kendisinin bilerek veya bilmiyerek hizmet-i imaniye ve Kur’âniyesini şahsî kemalâtına şuuru ermeden alet yapmak olduğunu bilmiş ve tam kanaat getirmiştir.
Hazret-i Üstâd’ın üstte kaydedilen Afyon Ağır Ceza mahkemesine verdiği dilekçesinin bir eki de şu gelecek parçadır. Bu parça da, Afyon Savcısının Hazreti Üstâd’a karşı ne kadar zulümkâr, kanunsuz davrandığının bir numunesini göstermektedir. Ek parça şöyledir:
“Benim şahsıma karşı eşedd-i zulümün ikinci bir numunesi şudur ki: Büyük mahkememizden(9) ve Ramazan-ı şeriften iki gün evvel, hem
(8) Denizli- Afyon Dosyası-1,2 Kısım, s: 46.
(9) Yâni dava Afyon Ağır Ceza Mahkemesine intikal etmeden önce. A.
Emirdağı’nda bir iki defa benden sorulup bildiğim miktarı söylediğim ve Hüsrev’e gönderdiğim bir mektupta bir ihsan-ı ilâhi olarak o cüz’î hadiseye Nur talebelerini bulaştırmamış diye yazdığım mektup bahanesiyle,
Nitekim Afyon hapis hadisesinden bir müddet sonra, yani 1950 seçimleriyle başlıyan yeni devre hükûmetlerine ve hükûmet ricaline ve idarecilere karşı yirmi altı seneden beri yapmadığı halde ve bir tek yazısı o noktada vârid olmamışken: bazı ikaz ve irşad yazılarını gönderdiğini ve ehl-i idare ile bir derece ıslâh için konuşmak istediğini görmekteyiz. Ayrıca da o ana kadar hiç karışmadığı ve düşünmediği ve bakmadığı siyaset-i âleme taalluk eden bazı yol gösterici irşadlarını ve alâkadarlıklarını da görüyor ve siyasetçilere az da olsa o hakikatları telkin etmek için yanaştığını müşahede ediyoruz.
Hazret-i Üstâd mahkemeye verdiği bu dilekçesinde çok samimi olarak mezkûr noktalardan kendini mes’ul bildiği ve o noktalardan dolayı kader-i ilâhîce adaletli olarak ma’ruz kaldığı beşerin zulümlerine kendini müstehak addederek suçu kendisinden kabul ettiği halde; iki sene sonra, yani 1951’de Eskişehir’de bulunduğu günlerde kaleme almış olduğu “Kaderin Adaleti” ve yahut “Hakikat Konuşuyor” başlıklı yazısında ise, bütün yapılan o zulümlerin, ihanetlerin, hapis ve çilelerin, kader-i ilahînin adaleti noktasından; kendisinin bilerek veya bilmiyerek hizmet-i imaniye ve Kur’âniyesini şahsî kemalâtına şuuru ermeden alet yapmak olduğunu bilmiş ve tam kanaat getirmiştir.
Hazret-i Üstâd’ın üstte kaydedilen Afyon Ağır Ceza mahkemesine verdiği dilekçesinin bir eki de şu gelecek parçadır. Bu parça da, Afyon Savcısının Hazreti Üstâd’a karşı ne kadar zulümkâr, kanunsuz davrandığının bir numunesini göstermektedir. Ek parça şöyledir:
“Benim şahsıma karşı eşedd-i zulümün ikinci bir numunesi şudur ki: Büyük mahkememizden(9) ve Ramazan-ı şeriften iki gün evvel, hem
(8) Denizli- Afyon Dosyası-1,2 Kısım, s: 46.
(9) Yâni dava Afyon Ağır Ceza Mahkemesine intikal etmeden önce. A.
Emirdağı’nda bir iki defa benden sorulup bildiğim miktarı söylediğim ve Hüsrev’e gönderdiğim bir mektupta bir ihsan-ı ilâhi olarak o cüz’î hadiseye Nur talebelerini bulaştırmamış diye yazdığım mektup bahanesiyle,
Yükleniyor...