Diyanet’in bu raporu uzun zaman Afyon Mahkemesi’nin ve Savcısının ellerinde bazı bahaneler teşkil edecek maddeleri muhtevi idi. Halbuki, Diyanet’ten sorulan sadece kanunlar çerçevesinde siyasi cemiyetçilik,tarikatçılık ve umumî emniyet ve asayişi bozmaya yönelik durumun bulunup bulunmaması gibi maddelerdi. Fakat Diyanet hocaları ise, Hadis-i şeriflerin mertebelerinden, tevillerin yanlışlığından, Cifir ve Ebced ilminin su-i isti’male müsaid taraflarından ve hülâsa ahir zaman hadiseleri hakkında vürûd eden ve Risale-i Nur’da bahsi yapılan bazı hadislerin zaafiyetinden vesaireden bolca bahsettiler, hocavarî ilmî tenkidlerde bulundular.
Aslında ortada ne bir zaif hadis var, ne de yanlış bir te’vil mevcuddur. Lâkin muhterem hocalarımız bu gibi hususî ve ilmî meseleleri mahkemenin eline vermekle, mahkemenin elinde uzun zaman bahanelerine sebep teşkil etti. ılerde, bu meseleye belki ayrıca temas ederiz diye kısa kesiyoruz.
Afyon Savcısı ve Sorgu hâkimliği Diyanet’in mezkûr raporuna dayanarak, uzun iddianameler ve kararnameler hazırlayıp, mazlum Nur talebelerinin uzun zaman hapis ve zindanlarda kalmalarına zahiri bir sebeb oldu denilebilir.
Amma bu raporun vesile olduğu ilmî münakaşalar neticesinde, Bediüzzaman Hazretleri; Denizli hapis hadisesinde oldub’u gibi, Ankara yüksek ilmî heyetin verdiği raporda bazı tenkid noktalarına verdiği cerhedilmez ilmî cevablar tarzında; Bu raporun da Afyon Mahkemesi’nde uzun ilmî tartışmalara sebeb olmasıyla, Hazret-i Üstâd bilmecburiye buna karşı da ilmî ve keskin cevablar ve izahlarda bulunması neticesinde, gayet güzel ilmî ve tahkikî mübaheseler olmuş ve müşkil bir çok meseleler bu arada halledilmişti.
Zaten Hazret-i Üstâd, Nur Risaleleri’nde yaptığı râsih te’viller ve izah ettiği mantıkî tahkikatı, hep ilmî mesnedlere ve göz önünde olan canlı misallere dayandırarak yapmıştır. Bilhassa Beşinci şua’ Risalesi’ndeki meselelerin tamamını, ta 1908-1920 arası “Muhakemata bir tetimme” adıyla bir risale içinde yazmış ve o Risaleyi o zaman büyük Osmanlı âlimleri ve şeyh-ül İslâmları görmüşler, son derece hayranlık içinde o ilmî tahkikatı takdir etmişlerdi. Hatta bu kabilden olarak Cumhuriyet’in ilk Millet Meclisi Kayseri meb’usu Meşhur Alim Efendi, bazı kimselere -Üstâd’ın o eserini gördükten sonra- demiş ki: “Bediüzzaman Deccalın ve Süfyanın şemasını o derece bâriz bir şekilde çizmiştir ki, hiçbir müşkilâta mecal bırakmamıştır”
Hem Risale-i Nur gerek Ebced ve cifir meselesinde olsun, gerekse “Beşinci şua” gibi risalelerinde geçen tüm hadis-i şeriflerin sened ve te’yillerinde olsun; doğru, müstakim, râsih ve sihhatlı olduğunu, bir nur talebesi “R.N.K. kaynaklı kitabında ispat etmiş, meydandadır.ılerde Afyon mahkemesi
Aslında ortada ne bir zaif hadis var, ne de yanlış bir te’vil mevcuddur. Lâkin muhterem hocalarımız bu gibi hususî ve ilmî meseleleri mahkemenin eline vermekle, mahkemenin elinde uzun zaman bahanelerine sebep teşkil etti. ılerde, bu meseleye belki ayrıca temas ederiz diye kısa kesiyoruz.
Afyon Savcısı ve Sorgu hâkimliği Diyanet’in mezkûr raporuna dayanarak, uzun iddianameler ve kararnameler hazırlayıp, mazlum Nur talebelerinin uzun zaman hapis ve zindanlarda kalmalarına zahiri bir sebeb oldu denilebilir.
Amma bu raporun vesile olduğu ilmî münakaşalar neticesinde, Bediüzzaman Hazretleri; Denizli hapis hadisesinde oldub’u gibi, Ankara yüksek ilmî heyetin verdiği raporda bazı tenkid noktalarına verdiği cerhedilmez ilmî cevablar tarzında; Bu raporun da Afyon Mahkemesi’nde uzun ilmî tartışmalara sebeb olmasıyla, Hazret-i Üstâd bilmecburiye buna karşı da ilmî ve keskin cevablar ve izahlarda bulunması neticesinde, gayet güzel ilmî ve tahkikî mübaheseler olmuş ve müşkil bir çok meseleler bu arada halledilmişti.
Zaten Hazret-i Üstâd, Nur Risaleleri’nde yaptığı râsih te’viller ve izah ettiği mantıkî tahkikatı, hep ilmî mesnedlere ve göz önünde olan canlı misallere dayandırarak yapmıştır. Bilhassa Beşinci şua’ Risalesi’ndeki meselelerin tamamını, ta 1908-1920 arası “Muhakemata bir tetimme” adıyla bir risale içinde yazmış ve o Risaleyi o zaman büyük Osmanlı âlimleri ve şeyh-ül İslâmları görmüşler, son derece hayranlık içinde o ilmî tahkikatı takdir etmişlerdi. Hatta bu kabilden olarak Cumhuriyet’in ilk Millet Meclisi Kayseri meb’usu Meşhur Alim Efendi, bazı kimselere -Üstâd’ın o eserini gördükten sonra- demiş ki: “Bediüzzaman Deccalın ve Süfyanın şemasını o derece bâriz bir şekilde çizmiştir ki, hiçbir müşkilâta mecal bırakmamıştır”
Hem Risale-i Nur gerek Ebced ve cifir meselesinde olsun, gerekse “Beşinci şua” gibi risalelerinde geçen tüm hadis-i şeriflerin sened ve te’yillerinde olsun; doğru, müstakim, râsih ve sihhatlı olduğunu, bir nur talebesi “R.N.K. kaynaklı kitabında ispat etmiş, meydandadır.ılerde Afyon mahkemesi
Yükleniyor...