İşte, o sıra Isparta’da Nur Talebelerinin hissettikleri manevî işaretlerden ve gördükleri sadık rü’yalardan bir iki nümûneyi arz etmek istiyoruz. Bu rü’yaları o zaman ilk olarak tesbit edip kaleme alan, Isparta sıddıkı merhum Süleyman Rüşdü ağabeydir. Bu hususda bir lahika mektubu şeklinde bir fıkra yazmış, onun bu fıkrası ziyade ehemmiyetine binaen, yirmiyedinci mektup lahikalar kitabına dercedilmiş, daha sonraları sekizinci lem’anın parlak fıkraları içinde Hazret-i Üstâd tarafından kaydedilmiştir.

İşte Merhum Rüşdü Çakın Ağabeyin fıkrasından birinci rü’ya:

“Risale-i Nur şâkirdlerinden Rıza görüyor: Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm camide Hazret-i Ebu Bekir-i Sıddık’a (R.A) emrediyor:

“Çık, hutbe oku!” Ebu Bekr-i Sıddık (R.A) koşarak minberin en yukarı basamağına kadar çıkar, hutbe okur. Hutbe içinde cemaate der ki: “Bu söylediğim hakikatların izahatı yirmidokuzuncu sözdedir.”

İkinci rü’ya: “Risale-i Nur şakirtlerinden Osman Nuri diyor ki; Rü’yada şemail-i şerife muvafık gâyet nuranî bir sûrette Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ı oturduğu yerde dayanmış bir vaziyette gördüm. Bu anda bir sada geldi ki: “Hazret-i Peygamber’in yaveri geliyor! Kapılar birdenbire kendi kendine açıldı. Risale-i Nur nâşirlerinin Üstâdı olan zat içeriye girdi.Hazret-i Peygamber (A.S.M.) Üstâd’ımıza şefkatkârane iltifat göstererek dayandığı vaziyetten doğruldu. Ben de ağlayarak uyandım:”

Üçüncü rü’ya: “Risa.le-i Nur şâkirtlerine köşkünü tahsis eden Şükrü Efendi, rü’yada ona diyorlar ki: “Senin o köşküne Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm gelmiş. O da koşarak gidip Hazret-i Peygamberi çok nuranî ve sürurlu bir halde bulup ziyaret etmiş.”

Dördüncü rü’ya: “Risale-i Nur şakirtlerinden Nazmi’dir. Rü’yasında ona diyorlar ki: Risale-i Nur şâkirdleri imansız ölmezler. Kabre iman ile girerler...

{Osmanlıca Sikke-i Tasdik, s: 13.}



Bu sadık rü’yalar gibi o sıra müşahede edilen harika tevafuklar, kerametkârane haller ile, Risale-i Nur talebeleri aziz Üstâd’ları ile birlikte Isparta’da geçirdikleri nuranî, feyizdar hayatları böylece iman dersleri ve Kur’ân hizmeti içinde sürüp gitmekte iken; münafıklar ve zındık din düşmanları bu vaziyeti çekemediler. Hamiyetkâr, dindar, himmetperver, yüksek hasletli, imanlı ve faziletli olan Nur talebelerini sinesinde saklayan Isparta vilayeti, her yerde olması imkân dahilinde olan, bir de maalesef münafık, kalbsiz, milliyetsiz, tinetsiz insanlık tortusu bazı adamları da barındırıyordu. Sadece Isparta’ya mahsus değil, her yerde de bu böyledir. İşte o münafıklar, başta Hazret-i Üstâd olmak üzere tüm Nur talebelerinin o samimane,

Yükleniyor...