Üstâd’ın Barla’daki Mescidine

Son Taarruz Nasıl Oldu?

Hadisenin şahidlerinden birisi olan Barlalı şem’î Güneş, hadiseyi şöyle anlatmış:

“Nahiye müdürü Cemal Can’ın ma’rifetiyle, bir kır bekçisi ve bir kaç jandarma erini önceden Cami’in içinde ve etrafında gizleterek, ezan ve kamet vaktini beklemişler. Nihayet üç beş masum insan camiye gelmişler. O zaman Hazret-i Üstâd’ın mescidinde ona müezzinlik yapan şem’i Güneş, mescid içerisinde Ezan-ı Muhammedîyi yavaş bir sesle okumaya başlamış. Masum köylülerden üç beş tanesi de, namazlarını kılmak için mescide girmişler. Tam o

esnada büyük bir kabahat işlemişler gibi, cürm-ü meşhûd halinde, bu temiz Müslüman köylüler yakalanıp Barla dan Eğridir’e sevk edilmişler.” Tarihin en vahşî devirlerinde bile yapılamayan bu yüz karası rezilce taarruzu şemî Güneş

{Şem’i Güneş, Bediüzzaman’ın fahri müezzini, 1974 Mayıs’ında doksanbir yaşında olduğu halde dar-ı bekaya irtihal etmiştir. R.H.}



şöyle anlatmış:

“Tevfik Tiğlı Barla’da muallimdi. Ezan-ı Muhammedîye düşman gibi idi. Bir gün bana: “Neden sen hocanla birlikte ulu’l-emre itaât etmiyorsunuz?” dedi.

Ben: “tangır tungur bilmem!” dedim. Meğer benim için tuzak hazırlamakta imiş. Ne ise, hocanın (Bediüzzaman’ın) mescidini bastılar. Abdullah Çavuş, Mustafa Çavuş, Sıddık Süleyman ve beni aldılar, nezarete koydular. Diğer bir kaç kişiyi ise, serbest bıraktılar. Sonra bizi Eğridir’e götürdüler. Hem de tarlanın içinde yaya olarak götürdüler. Eğridir de bizi hapishaneye tıktılar. Bizimle hiç kimseyi konuşturmuyorlardı. Başımızda her zaman nöbetçi bekletiyorlardı.

Bir gün “şemî Güneş gel!” dediler. Beni aldılar, götürdüler. Bir albay, bir yarbay, bir de savcı vardı. Savcı bana: “Senin Hocan ne güzel uydurmuş ismini ve soyadını birbirine” dedi.

Soracaklarımıza doğru cevab vereceğine yemin et! dedi ve devamla:

“O Kürd’e yüz yirmi beşbin lira para gelmiş, onunla ne kadar malzeme aldınız?” dediler.

Ben kendimi sağırlığa vurdum. “Biz de bezleme diye ekmeğe deriz.” dedim.

Savcı bey kızdı.. Ve “Top tüfek ve endahteyi soruyorum” dedi... “Ne kadar mevcudunuz var?”

Bende bu defa duyarak cevab verdim: “Efendim, Türk hükümeti bir gemi gibidir. Geminin içindeki alet ve edavatı kullanan da sizlersiniz. Onun topu, tüfeği değil, dirliği ve normal bir yaşayışı bile yoktur.” dedim.

Yükleniyor...