dahil edilmemiş ve müstakilen telif edilmiş Hazret-i Üstâd’ın eski bir eseri olarak mevcud bazı risalelerin başına da yazdılar. Amma bence düşünmeden yazdılar.
Aslında “Külliyat” tabiri, daha çok edebiyatçı şâirlerin yazdıkları şiirlerinin mecmuuna ıtlak olunan bir tabirdir. “Kûlliyat-ı Sa’dî, Külliyat-ı Fuzuli Külliyat-ı Eb’ul Beka” gibi...
Gerçi her bir müellifin de yazdığı eserlerinin mecmuuna ma’na itibariyle külliyat tabiri verilebilir. Lâkin umumi örfde, şiirler tarzında olmıyan müelliflerin eserleri için bu tabir kullanılmamıştır ve kullanılmaz.Belki sadece edebiyatçı ve divan şâirleri olan şâirlerin yazdıkları şiirlerinin ve divan-ı edebiyata dahil edilen kasidelerinin tümü için külliyat tabiri kullanılırdı. Osmanlılar da umum edebiyatçı şâirlerin divanlarına birden “Divan-ı edebiyat” denilmektedir. Amma bu tabir ve terim neden risale-i Nurlara da verildi? ve Risale-i Nurlar için neden bu derece umumileşti, bilemiyoruz. Her ne ise...
şimdi mevzuumuza dönüyor ve Nur risalelerinin te’lif tarihlerini gösteren cedvelin tanzimine geçiyoruz.
Cedvele geçmeden önce, genel olarak Nur risalelerinin te’lif tarihleri hususunda Hazret-i Üstâd’ın değerlendirmelerinden bir iki nümune kaydedelim:
1- “Risale-i Nur’un en nurâni cüzlerinin te’lif hengâmı ve tekemmül zamanı olan 1349 H. (1931 M.) tarihine tam tamına tevafukla işaret eder...”
{Şualar.Envar Neşriyat, s: 653.}
2- “... 1347 (1929) ederek Risalet-ün Nur intişarının fevkalade parlaması tarihine tam tamına tevafukla bakar:..“
{Aynı eser, s: 663.}
Gösterilen bu iki tarihde, ekser Nur risalelerinin te’lifleri gerçekleştiği anlaşıldığı gibi; Türkiye’nin belki dünyanın bir çok yerinde duyulması ve parlaması hadisesi de gerçektir. Çünki 1926 başlarında te’lif edilen ve aynı sene içerisinde İstanbul’da tab’ ettirilip intişar eden “Onuncu Söz Haşir Risalesi” dünya dinsizlerinin, özellikle ıngiliz Mason teşkilâtının Türkiye üzerinde gerçekleştirmek istediği müthiş ve korkunç dinsizlik plânlarını akim bıraktı. Sedd-i Zülkarneyn
gibi, o dinsizlik plânının istilâsına mani oldu. ılim ve akıl meydanında bu hadise gerçektir, mübalâğasızdır. Lâkin kuvvet ve zorbalık tarafı, hükûmetin mail ve müsaid kanunlarından istifade yolunu elde etti ve onu kendisine alet edebildi. Kanunlar gölgesinde maddî sahada,
Aslında “Külliyat” tabiri, daha çok edebiyatçı şâirlerin yazdıkları şiirlerinin mecmuuna ıtlak olunan bir tabirdir. “Kûlliyat-ı Sa’dî, Külliyat-ı Fuzuli Külliyat-ı Eb’ul Beka” gibi...
Gerçi her bir müellifin de yazdığı eserlerinin mecmuuna ma’na itibariyle külliyat tabiri verilebilir. Lâkin umumi örfde, şiirler tarzında olmıyan müelliflerin eserleri için bu tabir kullanılmamıştır ve kullanılmaz.Belki sadece edebiyatçı ve divan şâirleri olan şâirlerin yazdıkları şiirlerinin ve divan-ı edebiyata dahil edilen kasidelerinin tümü için külliyat tabiri kullanılırdı. Osmanlılar da umum edebiyatçı şâirlerin divanlarına birden “Divan-ı edebiyat” denilmektedir. Amma bu tabir ve terim neden risale-i Nurlara da verildi? ve Risale-i Nurlar için neden bu derece umumileşti, bilemiyoruz. Her ne ise...
şimdi mevzuumuza dönüyor ve Nur risalelerinin te’lif tarihlerini gösteren cedvelin tanzimine geçiyoruz.
Cedvele geçmeden önce, genel olarak Nur risalelerinin te’lif tarihleri hususunda Hazret-i Üstâd’ın değerlendirmelerinden bir iki nümune kaydedelim:
1- “Risale-i Nur’un en nurâni cüzlerinin te’lif hengâmı ve tekemmül zamanı olan 1349 H. (1931 M.) tarihine tam tamına tevafukla işaret eder...”
{Şualar.Envar Neşriyat, s: 653.}
2- “... 1347 (1929) ederek Risalet-ün Nur intişarının fevkalade parlaması tarihine tam tamına tevafukla bakar:..“
{Aynı eser, s: 663.}
Gösterilen bu iki tarihde, ekser Nur risalelerinin te’lifleri gerçekleştiği anlaşıldığı gibi; Türkiye’nin belki dünyanın bir çok yerinde duyulması ve parlaması hadisesi de gerçektir. Çünki 1926 başlarında te’lif edilen ve aynı sene içerisinde İstanbul’da tab’ ettirilip intişar eden “Onuncu Söz Haşir Risalesi” dünya dinsizlerinin, özellikle ıngiliz Mason teşkilâtının Türkiye üzerinde gerçekleştirmek istediği müthiş ve korkunç dinsizlik plânlarını akim bıraktı. Sedd-i Zülkarneyn
gibi, o dinsizlik plânının istilâsına mani oldu. ılim ve akıl meydanında bu hadise gerçektir, mübalâğasızdır. Lâkin kuvvet ve zorbalık tarafı, hükûmetin mail ve müsaid kanunlarından istifade yolunu elde etti ve onu kendisine alet edebildi. Kanunlar gölgesinde maddî sahada,
Yükleniyor...