Risale-i Nur’un bir çok yerlerinden edindiğimiz bilgiye göre, 1926 senesi başında te’lifine başlanan Nur Risaleleri, ta 1942’nin ortalarına kadar, çoğu zaman her bir risale, tek başına ve müstakil olarak yazılır ve neşredilirdi. Ancak Yirmi Yedinci Mektup namı altındaki lahika mektupları mecmuası ve bir de tek-tük sözler, Mektubat ve Lem’alar mecmuaları sırasına göre bazı nur talebelerinde bir arada bulunabiliyordu. Fakat 1942-43’de zâhiri hiç bir sebeb yokken, Kastamonu’da Hazret-i Üstâd, Risaleleri toplu mecmualar halinde cildlettirerek büyük kitaplar haline getirmeye başladı.

Hüccet’ül Baliga, Miftah’ül İman, Mu’cizat-ı Kur’âniye, Mu’cizat-ı Ahmediye, İrşad-ül Gâfilîn, Gençlerin İkaznâmesi gibi isim ve ünvanlar altında, bazı risalelere aynı mevzudaki diğer bazı risaleleri zeyiller ve lahikalar yaparak toplattırdı. Denizli hapsi olan 1943-44 tarihindeki vak’adan bir iki sene sonra, yani 1945-46 senelerinde bu isimler daha da inkişaf ve tekemmül ederek; Nur Risalelerinden daha başka unvanlarla mecmualar tanzim etmeye başladı. “Asay-ı Musa, Zülfikâr, Sirac-ün Nur, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Gençlik Rehberi, Zühret-ün Nur, İman Hakikatları, Tiryak, Rahmet ve şefkat İlaçları, Tılsımlar Mecmuası” gibi küçük büyük mecmualar çıkararak neşrettirdi. Bu mecmualardan bazısının teşekkülü birer sebebe dayanmıştır. Meselâ beş adet risale ve bir çok lahika mektuplarından teşekkûl eden Sikke-i Tasdik-i Gaybî mecmuasının ilk teşekkül sebebi; 1940-41’lerde İstanbul’da şarklı meşhur şeyh ve Hocanın; Hazret-i Üstâd’ın işarat-ı gaybiye hususunda bazı ayetlerden istihrac edip beyan ettiği mes’elelere aklı ermiyerek, biraz da korkaklık ve kıskançlık eseri olarak, yaptığı itirazları üzerine evvela “Mühr-ü Tasdik” bilâhare de Sikke-i Tâsdik-i Gaybi olarak muazzam ve harika mecmua meydana çıktı.

{Osmanlıca Kastamonu-1, s: 407.}



Hazret-i Üstâd bu mevzuda, yani risalelerin sebebsiz olarak mecmualar halinde teşekkülü hususunda, bir mektubunda şöyle der:

“... Hiç bir sebeb yokken, birden bire Risale-i Nur’u büyük mecmualar şeklinde yaptırmaya hapsimizden beş ay evvel başladık. Bunda büyük bir inayet-i ilâhiyye olduğuna şüphem kalmadı.. Ve feylosofların mağlubiyetinin hikmetini anladık. Çünki içtima’da, eczaların kuvvetinden çok ziyade bir kuvvet, hususan müdafaa vakitinde içtima’ ve tesanüdden ileri geliyor.”

{Emirdag-1, s: 61.}



Başka bir eserinde, Nur risalelerinden mecmuaların tasnifine dair Hazret-i Üstâd’ın bir emri:

“Buraca faydası görülen haşre dair parçaları Onuncu Söz’ün ahiınnde toplayıp, birer lahikası hükmüne gelmiştir...

{Osmanlıca Kastoamonu-1, s: 211.}



Yükleniyor...