vahy değil, Kur’ân değildirler. Öyle olduğu için de, Hazret-i müellif nüsha farklannı kaldırmak ve bir tek tarz yapmak cihetinde çalışmamış ve çalıştırmamıştır.
Nüsha farkı meselesini, keyfiyetini, sebeb ve mahiyetini ayrı bir fasılda genişçe ele almak va’diyle şimdi sadedimize dönüyoruz.
Evet, Kur’ân’ın bu asırdaki en parlak ayinesi ve iman hakikatlarının en ziyadar ve berrak bir makesi olan Risale-i Nurların te’lifi gibi; tertib ve tanzimi de garibtir, orjinaldir. Hem ilham ve ihtarların tasarruf ve hükümleriyledir. Bu hakikatın bir kaç misal ve delilini bizzat Hazret-i müellifin sözlerinden verelim:
Birinci misal: “Otuzuncu Mektup pek parlak tasavvur edilmişti. Fakat yerini ışarat -ül ı’caza verdi.”
{Osmanlıca Mektubat, s: 290.}
İkinci Misal: Tahminen 1941’lerde Kastamonu’da yazdığı bir mektubunda kendi eski eserleri hakkında şöyle demiştir:
“Saniyen: Bu günlerde Selahaddin’in İstanbul’dan getirdiği “Habbe Katre, şemme, Habab” gibi Arabî risalelere baktım, gördüm ki: Yeni Said’in doğrudan doğruya harekât-ı kalbiyesinde müşahede ettiği hakikatlar, Risale-i Nur’un çeçikirdekleri hükmündedir. Zaten bunlar, hem “şu’le ve Zehre”, Risale-i Nur’un Arabî parçalarıdır. Onlar doğrudan doğruya benim nefsimin dersi olduğu için, Arabî ve kısa ibarelerle ifade edilmiş, başka adamlar nazara alınmamış. O zaman başta şeyhül-islam ve Darül-Hikmet azaları ve İstanbul’un büyük alimleri tahsin ve takdirle karşıladılar. Bunlar yeni Said’in eserleri olduğundan, Risale-i Nur’un eczalarıdır. Eski Said’in ise, Arabi risalelerinden yalnız İşarat-ül İ’caz, Risale-i Nurda en mühim mevki’ almış.. Hem her iki Said’in iştirâkiyle bir tek Ramazanda, iki hilâl ortasında te’lif edilen ve kendi kendine ihtiyarım hâricinde bir derece manzum şeklini alan, ışarat-ûl ı’caz kıt’asında elli altmış sahife, Türkçe olarak “Lemaat” namındaki risale dahi, Risale-i Nura girebilir. Maatteessüf bir nüsha elde edemedim. Herkesin hoşuna gittiği için matbu’ nüshaları kalmamış.
Hem Eski Said’in ilm-i mantık noktasında bir şâheser hükmünde bulunan gayr-ı matbu’ “Ta’likat”dan süzülen i’cazlı bir îcaz-ı harikada ve müdakkik ulemaları hayret ve tahsin ile dikkate sevk eden matbu’ “Kızıl Îcaz” nâmındaki Risale-i mantikiye, Risale-i Nurla bağlanmasına...”
{Osmanlıca Kastamonu Lahikası, s: 255.}
İşte Hazret-i Üstâd’ın Kastamonu hayatında yazdığı bu mektubunda da, Risale-i Nurların tertib ve tanziminin nasıl gerçekleştiği hususunda
Nüsha farkı meselesini, keyfiyetini, sebeb ve mahiyetini ayrı bir fasılda genişçe ele almak va’diyle şimdi sadedimize dönüyoruz.
Evet, Kur’ân’ın bu asırdaki en parlak ayinesi ve iman hakikatlarının en ziyadar ve berrak bir makesi olan Risale-i Nurların te’lifi gibi; tertib ve tanzimi de garibtir, orjinaldir. Hem ilham ve ihtarların tasarruf ve hükümleriyledir. Bu hakikatın bir kaç misal ve delilini bizzat Hazret-i müellifin sözlerinden verelim:
Birinci misal: “Otuzuncu Mektup pek parlak tasavvur edilmişti. Fakat yerini ışarat -ül ı’caza verdi.”
{Osmanlıca Mektubat, s: 290.}
İkinci Misal: Tahminen 1941’lerde Kastamonu’da yazdığı bir mektubunda kendi eski eserleri hakkında şöyle demiştir:
“Saniyen: Bu günlerde Selahaddin’in İstanbul’dan getirdiği “Habbe Katre, şemme, Habab” gibi Arabî risalelere baktım, gördüm ki: Yeni Said’in doğrudan doğruya harekât-ı kalbiyesinde müşahede ettiği hakikatlar, Risale-i Nur’un çeçikirdekleri hükmündedir. Zaten bunlar, hem “şu’le ve Zehre”, Risale-i Nur’un Arabî parçalarıdır. Onlar doğrudan doğruya benim nefsimin dersi olduğu için, Arabî ve kısa ibarelerle ifade edilmiş, başka adamlar nazara alınmamış. O zaman başta şeyhül-islam ve Darül-Hikmet azaları ve İstanbul’un büyük alimleri tahsin ve takdirle karşıladılar. Bunlar yeni Said’in eserleri olduğundan, Risale-i Nur’un eczalarıdır. Eski Said’in ise, Arabi risalelerinden yalnız İşarat-ül İ’caz, Risale-i Nurda en mühim mevki’ almış.. Hem her iki Said’in iştirâkiyle bir tek Ramazanda, iki hilâl ortasında te’lif edilen ve kendi kendine ihtiyarım hâricinde bir derece manzum şeklini alan, ışarat-ûl ı’caz kıt’asında elli altmış sahife, Türkçe olarak “Lemaat” namındaki risale dahi, Risale-i Nura girebilir. Maatteessüf bir nüsha elde edemedim. Herkesin hoşuna gittiği için matbu’ nüshaları kalmamış.
Hem Eski Said’in ilm-i mantık noktasında bir şâheser hükmünde bulunan gayr-ı matbu’ “Ta’likat”dan süzülen i’cazlı bir îcaz-ı harikada ve müdakkik ulemaları hayret ve tahsin ile dikkate sevk eden matbu’ “Kızıl Îcaz” nâmındaki Risale-i mantikiye, Risale-i Nurla bağlanmasına...”
{Osmanlıca Kastamonu Lahikası, s: 255.}
İşte Hazret-i Üstâd’ın Kastamonu hayatında yazdığı bu mektubunda da, Risale-i Nurların tertib ve tanziminin nasıl gerçekleştiği hususunda
Yükleniyor...