Kur’âniye Risalesidir” ve hakeza, umum risaleler aşağı yukarı bu şekildedir. Te’lif edildikten bir müddet sonra, onun tertibi ve sıralaması yine müellifi tarafından yapılmakta idi.
Bu mevzuun böyle olduğunun te’kid-i olarak, risale-i Nur müellifi Üstâd Bediüzzaman Hazretlerinin şu gelecek ifadeleridir:
1- “...Fihrist risalesi yirmi senelik risalelerin bir kısmının fihristesidir. ıçindeki risalelerin bir kısmının asılları Darül-Hikmet’ten başlar. Hem Fihristede numaraları, te’lif tertibiyle değildir. Mesela Yirmi ıkinci Söz, Birinci Söz’den.. Ve Yirmi ıkinci Mektup, Birinci Mektup’tan daha evvel yazılmıştır.. Bunlar gibi çok var...”(148)
2- Yine Hazret-i Üstâd, Otuz İçüncü Mektub’un, Birinci Mektubtan önce te’lif edildiğini kaydeder.(149)
3- Onsekizinci Söz’ün, Yirmi Beşinci Söz’den sonra te’lif edildiğini yazmaktadır.(150)
Ve daha bunlar gibi, Hazret-i Üstâd’ın bu mevzuda beyanları çoktur ki Risale-i Nur te’lif edilirken, sırasına göre dizilerek te’lif anında o sıra murat edilmiş değildir. Belki te’liflerinden bir müddet sonra, yine Hazret-i Üstâd tarafından ma’nevî ihtarlarla yer ve makamları tesbit edilmiştir.
Buna göre, Risale-i Nur’un te’lifnin bu ciheti de, Kur’ân’ın nüzulüne benzer bir tarzda, sünûhât ve ilhamlarla yapıldığı gibi, onun Risalelerinin makamları da, dizilişleri de öyle olmuştur.
(148) Osmanlıca Lem’alar, s: 745.
(149) Osmanlıca Afyon Müdafaanamesi, s: 26.
(150) Barla Lahikası, Envar Neşriyat, s: 27.
Yanlış anlaşılmasın; Kur’ân-ı Hakim, manasıyla, lâfzıyla ve her yönüyle vahy-i mahz olup doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız Allah’ın kelâmıdır. Risale-i Nur ise, Kur’ân’ın mukaddes manalarının denizinden ilhamlar ve sünûhâtlar yoluyla gelen reşhalar ve katrelerdir. Ona göre, Risale-i Nurların lâfız ve kelimeleri değil, amma bunları canlandıran ve ruhları mesabesinde olan mücerred manaları -bazen külliyat, bazen de tafsilâtlarıyla- ilham ve sünûhatlardır... Bu cihetten Risale-i Nurlarda, emsaline göre görülen farklılık ve derc edilen şirin manalar, şeksiz ve şüphesiz hak ve gerçektirler. Lâkin Nurlann lâfız ve kelimeleri müellifin kendi ilmî seviye ve karihasıyla o manalara giydirdiği libaslar veya onların mahfazalarıdır. Bu noktadan Risalelerde lâfız ve kelimeler cihetinde bazı farklar düşmüştür. Bu ise bir te’lif için gayet normaldir. Bunlar nüsha farklarıdır. Çünkü Kur’ân’dan başka ve diğer peygamberlerin kitaplarından gayri hiç bir risale
Bu mevzuun böyle olduğunun te’kid-i olarak, risale-i Nur müellifi Üstâd Bediüzzaman Hazretlerinin şu gelecek ifadeleridir:
1- “...Fihrist risalesi yirmi senelik risalelerin bir kısmının fihristesidir. ıçindeki risalelerin bir kısmının asılları Darül-Hikmet’ten başlar. Hem Fihristede numaraları, te’lif tertibiyle değildir. Mesela Yirmi ıkinci Söz, Birinci Söz’den.. Ve Yirmi ıkinci Mektup, Birinci Mektup’tan daha evvel yazılmıştır.. Bunlar gibi çok var...”(148)
2- Yine Hazret-i Üstâd, Otuz İçüncü Mektub’un, Birinci Mektubtan önce te’lif edildiğini kaydeder.(149)
3- Onsekizinci Söz’ün, Yirmi Beşinci Söz’den sonra te’lif edildiğini yazmaktadır.(150)
Ve daha bunlar gibi, Hazret-i Üstâd’ın bu mevzuda beyanları çoktur ki Risale-i Nur te’lif edilirken, sırasına göre dizilerek te’lif anında o sıra murat edilmiş değildir. Belki te’liflerinden bir müddet sonra, yine Hazret-i Üstâd tarafından ma’nevî ihtarlarla yer ve makamları tesbit edilmiştir.
Buna göre, Risale-i Nur’un te’lifnin bu ciheti de, Kur’ân’ın nüzulüne benzer bir tarzda, sünûhât ve ilhamlarla yapıldığı gibi, onun Risalelerinin makamları da, dizilişleri de öyle olmuştur.
(148) Osmanlıca Lem’alar, s: 745.
(149) Osmanlıca Afyon Müdafaanamesi, s: 26.
(150) Barla Lahikası, Envar Neşriyat, s: 27.
Yanlış anlaşılmasın; Kur’ân-ı Hakim, manasıyla, lâfzıyla ve her yönüyle vahy-i mahz olup doğrudan doğruya perdesiz, vasıtasız Allah’ın kelâmıdır. Risale-i Nur ise, Kur’ân’ın mukaddes manalarının denizinden ilhamlar ve sünûhâtlar yoluyla gelen reşhalar ve katrelerdir. Ona göre, Risale-i Nurların lâfız ve kelimeleri değil, amma bunları canlandıran ve ruhları mesabesinde olan mücerred manaları -bazen külliyat, bazen de tafsilâtlarıyla- ilham ve sünûhatlardır... Bu cihetten Risale-i Nurlarda, emsaline göre görülen farklılık ve derc edilen şirin manalar, şeksiz ve şüphesiz hak ve gerçektirler. Lâkin Nurlann lâfız ve kelimeleri müellifin kendi ilmî seviye ve karihasıyla o manalara giydirdiği libaslar veya onların mahfazalarıdır. Bu noktadan Risalelerde lâfız ve kelimeler cihetinde bazı farklar düşmüştür. Bu ise bir te’lif için gayet normaldir. Bunlar nüsha farklarıdır. Çünkü Kur’ân’dan başka ve diğer peygamberlerin kitaplarından gayri hiç bir risale
Yükleniyor...