Ve “Kab-ı kavseynden alıp dersimi bildim ki ayan, O güzel nur-u bedi’ manevî sultan olacak.

{Osmanlıca Siracunnûr, s: 333.}



gibi ifadeleriyle ve Hazret-i Üstâd’ın da onun o gibi ifade ve beyanlarını kabul ederek Nur risalelerinde neşretmesiyle; yazı sahibi zatın manevî ve keşfi bir surette Hazret-i Üstâd’ın maneviyat âleminde çok yüksek ve çok büyük mertebe ve makamlara sahib olduğunu hissetmesidir.

Dördüncüsü: Ehl-i hakikat bir alim olan Kastamonulu Mehmed Feyzi Efendi’nin; Hazret-i Üstâd’ın yüce ahlâk, ubudiyet ve kemalâtına dair kaleme aldığı fıkrası, Bediüzzaman’ın nasıl bir velâyet-i kübranın mazharı olduğuna tek başıyla büyük bir delildir. Bu fıkra Büyük Tarihçe-i Hayat kitabı, Kastamonu hayatında ve bu kitabın Emirdağ-1 faslı bölümünde dercedilmiştir.

Bu dört nümuneler gibi daha bir çok nümuneler sıralamak mümkündür. Eskişehir Muttalib köyünden Hacı Hilmî Efendi’nin Bediüzzaman hakkındaki samimi itirafları ve seyyah-ı meşhur Urfalı şeyh Muhammed Harranî’nin Üstâd Bediüzzaman hakkındaki çok alenî şekildeki gaybî ihbarları ve Konya’nın Kadınhan Kazası Ladik Köyü’nde medfûn bulunan Ahmet Ağa’nın acib ifade ve beyanlerı gibi; bilinen, bilinmiyen bir çok gönül ehli zatların Hazret-i Üstâd’a karşı gösterdikleri samimî incizab ve teveccühleri vardır. Bütün bunları buraya dercetmiş olsaydık, bahis çok fazla uzayacaktı. Arife işaret yeter kabilinden kısa kesiyoruz.

Bu Makama Uygun Güzel Bir Hatıra

Aslen Elazizli olup, Isparta’nın Sütlüce ve Eğirdir kazalarında 1926-1930 yılları arasında nahiye müdürlüğü ve Kaymakam vekilliği yapmış İhsan Üstündağ demiş ki:

“Bir köy meselesi için ben, Eğirdir Mal Müdürü, bir eczacı ve kazanın doktoru Kemal Bey 1930 yılı içinde, kayıkla Barla’ya gidiyorduk. Yolda dinî meselelerde sohbet oldu. Eczanın inancı zayıftı. “Madem Allah var diyorsunuz, Allah şerri ne için yarattı?” diyerek, uluhiyeti bir nevi inkar ediyordu. Biz mantıkan onu ikna’ edemeyince, “sus fazla konuşma! yoksa seni göle atarız” dedik.. ve “Barla’ya gidiyoruz, orada şeyh Efendiye (Üstâd Bediüzzamana) sor, cevabını alırsın” diyerek, kendisine Bediüzzamandan bahsettik. Barlaya vardık, Belediye reisinin evine misafir olduk. Henüz kahveleri içmeden, Bediüzzamana gideceğimizi haber göndermiştik. Bizi kabul etmiş, gittik, bizi ayakta karşıladı.. ve ”Benim sizi ziyaret etmem gerekirken, siz ziyaretime geldiniz.” dedikten sonra, biz henüz birşey sormadan, kendisi “Hayır ve şer” bahsini açtı.. ve ”şimdi size şerrin nasıl hayır olabileceğini anlatacağım” dedi.


Yükleniyor...