lideri Seyyid Abdullah’tan,

{Bu zat,1925’de şeyh Said isyanıyla ilgisi görülerek, İstanbul’daki evinden alınıp Diyarbakır İstiklal Mahkemesi’nde idama mahkum edilmiş “Hakkarili Seyyid Taha-yı Neri’nin torunu Seyyid Abdülkadir Bey’in, küçük oğludur.}



Suriye İhvan-ı Müslimin Cemiyeti reislerinden, Yunanistan, Finlandiya ve Almanya’daki İslâm âlimlerinden gelen mektup ve yazılarından bir çok nümuneler arz edebilirdik. Fakat bahis çok uzayacak. Tafsilat, büyük Tarihçe-i Hayat eseri “Risale-i Nur ve Hariç Âlem-i İslâm” bölümündedir.

Gönül Ehlinden Bir İkiHaber

Bu faslı kapatırken; Hazret-i Üstâd Bediüzzaman’ın maddî âlemde ilmî, amelî, ahlâkî, millî ve vatanî kemalât ve hizmetlerini bir nebze dile getiren kadirşinas, hakperest insanlardan çok az bir kısmının nümunelik bazı sözlerini naklettiğimiz gibi, bu arada bir de gönlü gözü nurlanmış maneviyat ehli ve gönül erlerinden de bazı örnekler vererek bu faslı hüsn-ü hatimeye bağlamak icab ediyor. Bu mevzu ile ilgili olarak, kitabımızın baş tarafında gaybî işaretler nev’inden kaydettiğimiz nümuneler gibi, Hazret-i Bediüzzaman’ın manevî ve dinî mücahadatına başladığı ilk günlerinden, ta vefatına kadarki zamanlarında yaşamış gönül ehli bazı veli zatların ona karşı ma’nen kalbî ve ruhî irtibat, incizab ve telâkkilerinden de -tafsilâta girişmeden- bazı misaller verelim:

Birincisi: şark’ta hayli ün yapmış, ehl-i sünnet dairesinde istikametkârane irşadlara muvaffak olmuş, gönül ehli Cezireli şeyh Seyda Hazretleri’dir. Bu zatın yakını ve mahrem-i esrarı halifelerinden bazı zatlar. Karabüklü Mustafa Usman Efendi’ye bir sır şeklinde demişlerdir ki: “şeyh Seyda hazretleri her seher vakti, yüzünü garba doğru çevirerek, kalben o tarafa müteveccih olurlardı. Bunun sırrını sorduğumuzda: “Cenab-ı Hak’tan yeryüzüne inen feyiz ve nurların bu asırda en evvel Bediüzzaman Hazretlerinin kalb ve ruhuna küll halinde indiğini, sonra onun vasıtasıyla sair evliyaullah’a tevzi olunduğunu; bu yüzden kendisinin de garbe doğru teveccüh etme mecburiyetinde olduklarını söylemişlerdi.”

İkincisi: Burdurlu Hacı Rahmi Sultan’ın hâs müridlerinden Nasuhizade şeyh Muhammed Efendi’nin Hazret-i Üstâd’a hitaben yazmış olduğu bir arizasında; manevî âlemde kendisinin, bizzat Hazret-i Üstâd’ın yüksek ruhaniyetlerini müşahede etmesinden bahsetmiş, Hazret-i Üstâd da o arizayı kabul ederek Barla lahikası asıllarına derceylemişlerdir.

{Osmanlıca Barla Lahikası, s: 111.}



Üçüncüsü: Denizli Kahramanı âşık Velî Hasan Feyzi Efendi, manevi müşahede ve keşfiyatlarına dayanarak: “Vallahi ezelden bunu ben eyledim ezber, Risale-i Nurdur vallah o son müceddid-i Ekber.”

{ Osmanıca Sikke-i Tâsdik, s: 217.}



Yükleniyor...