“Hocamız Ömer Nasuhi Efendî, Yüksek İslâm Enstitüsü’nde Kelâm hocalığı yaparken, bir talebe arkadaşımız, bir gün hocamıza, ders esnasında şöyle bir sual tevcih etti: “Hocam! Sizin de eserleriniz var, neden bunları okuyanlar bir “Nasuhîcilik” meydana getirmiyor? Eserlerinizi alan götürür, kütübhanesine kor, herhangi bir hareket göstermez. Amma Risale-i Nurları okuyanlar bir bakarsınız, hemen birbirlerini buldular ve bir hareket ve faaliyet içine girdiler. Bunun sebebi nedir?”
Hocamız Ömer Nasuhi Efendi: “Bunun cevabını burada değil, hususi bir yerde vereyim” dedi. Ve kitapları çıkınlayarak dersten çıktı. Biz de arkasına düştük. Fatih’teki otobüs durağında, otobüse bindi. Biz de aynı otobüse bindik. Otobüs içinde de bizi görünce; sual soran arkadaşımızı eliyle işaret ederek yanına çağırdı. Biz de yaklaştık ve “Oğlum! Said-i Nursi’nin kulağına yukardan üfliyenler var.. Bizim eserlerimiz ise, mevcutlardan bir derlemedir. İşte sebebi budur”dedi.
4- Ahmed Hamdi Kasaboğlu: (On iki sene Mısır’da tahsil yapan bu zat, uzun müddet Diyanet İşleri Başkanlığı’nda müşavere kurulu azalığını yaptı. İslâmî ilimlerde sahib-i salâhiyet bir insandı. 1986 Ramazanı’nda vefat etti. Allah Rahmet etsin).
İşte bu zat, Bediüzzaman’ın ilmî dirayeti ve İslâmî hizmetleri hakkında şunları söylüyor:
“...Onun fikirleri İslâmî idi.. Haliyle İslâmî fikirlerin yayılmasını iyi karşılarım. Karihasi çok genişti. Hayalleri kolay kolay başka bir kimsenin hatırına gelmezdi. Bazı teşbihleri vardır, hadiseleri bu teşbihlerle canlandırırdı. Teşbihleri ve hayalleri çok kuvvetliydi.
Said-i Nursi’nin gayesi, maksadı; İslâmiyet’e elinden geldiği kadar hizmet etmek, İslâmiyeti yaymaktı. Onun gayesi buydu. Çok ibadetle meşgul olurdu...”
{Aydınlar Konuşuyor, s: 116.}
5- Lütfü Doğan: (Bu zat, Bayburtlu olup; Diyanet İşleri Başkanlığı’nı yapmış olan Ermenekli ve sonra Çorumlu Doktor Lütfü Doğan değildir. 1966’da din işleri yüksek kurulu azalığı,1967’de Diyanet İşleri Başkanlığı yaptı. Daha sonraları Erzurum Senatörü olarak meclise girdi. Halen bu zat, Refah Partisi’nde millet vekilidir.)
İşte bu zat diyor ki:
“Merhum Üstâd Bediüzzaman’la benim vicahî görüşme imkânım olmadı. Kendilerini gıyabî olarak tanıyorum. İlmine itimad ettiğim bazı muhterem zevatın Said-i Nursi hakkındaki müşahedelerini bizzat dinleme imkânım olmuştu. Bunlardan birisi; büyük İslâm âlimi merhum Muhammed şehid Oral Efendi
{ M. şehid Oral, Diyanet Müşavere Kurulu Azalarından büyük bir İslâm alimi idi.A.B.}
.. İkincisi de: Halen El-aziz müftüsü Muhterem Hacı Ömer Bilginoğlu Efendi’dir. Bu her iki şahıs da, Merhum Bediüzzaman hakkındaki müşahedelerinde; kendisinin ilim, vera’, takva ve fazilet sahibi bir kimse olduğunu bizzat müşahede ettiklerini, ilmî vukufiyetinin derinliği, ilmiyle âmil bir insan olmasının hayranı olduklarını bizzat ifade etmişlerdir.
Hocamız Ömer Nasuhi Efendi: “Bunun cevabını burada değil, hususi bir yerde vereyim” dedi. Ve kitapları çıkınlayarak dersten çıktı. Biz de arkasına düştük. Fatih’teki otobüs durağında, otobüse bindi. Biz de aynı otobüse bindik. Otobüs içinde de bizi görünce; sual soran arkadaşımızı eliyle işaret ederek yanına çağırdı. Biz de yaklaştık ve “Oğlum! Said-i Nursi’nin kulağına yukardan üfliyenler var.. Bizim eserlerimiz ise, mevcutlardan bir derlemedir. İşte sebebi budur”dedi.
4- Ahmed Hamdi Kasaboğlu: (On iki sene Mısır’da tahsil yapan bu zat, uzun müddet Diyanet İşleri Başkanlığı’nda müşavere kurulu azalığını yaptı. İslâmî ilimlerde sahib-i salâhiyet bir insandı. 1986 Ramazanı’nda vefat etti. Allah Rahmet etsin).
İşte bu zat, Bediüzzaman’ın ilmî dirayeti ve İslâmî hizmetleri hakkında şunları söylüyor:
“...Onun fikirleri İslâmî idi.. Haliyle İslâmî fikirlerin yayılmasını iyi karşılarım. Karihasi çok genişti. Hayalleri kolay kolay başka bir kimsenin hatırına gelmezdi. Bazı teşbihleri vardır, hadiseleri bu teşbihlerle canlandırırdı. Teşbihleri ve hayalleri çok kuvvetliydi.
Said-i Nursi’nin gayesi, maksadı; İslâmiyet’e elinden geldiği kadar hizmet etmek, İslâmiyeti yaymaktı. Onun gayesi buydu. Çok ibadetle meşgul olurdu...”
{Aydınlar Konuşuyor, s: 116.}
5- Lütfü Doğan: (Bu zat, Bayburtlu olup; Diyanet İşleri Başkanlığı’nı yapmış olan Ermenekli ve sonra Çorumlu Doktor Lütfü Doğan değildir. 1966’da din işleri yüksek kurulu azalığı,1967’de Diyanet İşleri Başkanlığı yaptı. Daha sonraları Erzurum Senatörü olarak meclise girdi. Halen bu zat, Refah Partisi’nde millet vekilidir.)
İşte bu zat diyor ki:
“Merhum Üstâd Bediüzzaman’la benim vicahî görüşme imkânım olmadı. Kendilerini gıyabî olarak tanıyorum. İlmine itimad ettiğim bazı muhterem zevatın Said-i Nursi hakkındaki müşahedelerini bizzat dinleme imkânım olmuştu. Bunlardan birisi; büyük İslâm âlimi merhum Muhammed şehid Oral Efendi
{ M. şehid Oral, Diyanet Müşavere Kurulu Azalarından büyük bir İslâm alimi idi.A.B.}
.. İkincisi de: Halen El-aziz müftüsü Muhterem Hacı Ömer Bilginoğlu Efendi’dir. Bu her iki şahıs da, Merhum Bediüzzaman hakkındaki müşahedelerinde; kendisinin ilim, vera’, takva ve fazilet sahibi bir kimse olduğunu bizzat müşahede ettiklerini, ilmî vukufiyetinin derinliği, ilmiyle âmil bir insan olmasının hayranı olduklarını bizzat ifade etmişlerdir.
Yükleniyor...