Belki o zat-ı âl-î kadr, sahib-i ilm-i ledündür. Eğer öyle idi ise, elbette onunla kimse başa çıkamaz. Allah öyle ilim sahiblerini korur. Eserleri İslâmî eserler... Kur’ân’ın manalarına aykırı bir ma’nâ vermemiş, âlimane tefsir etmiş. Verildiği mahkemelerde, hep beraat etmiştir. Nur Risalelerinde dinî bir mahzur yoktur. Bizim kanaâtımız öyledir. Son zamanlarda inzivaya çekilmişti. Üç beş zeytinle vakit geçirdi. Biz yemek peşinde koşarken, o maneviyat âleminde yükseliyordu.”

{Aydınlar Konuşuyor, s: 114.}



2- Tevfik Gerçeker: (Aynı zamanda hukukçu olan bu zat, 1962-1963 yıllarında Diyanet İşleri Başkanlığı yaptı. C.H.P’nin o dönem iktidarında; bir devlet bakanıyla, Diyanet işleri başkan muavini, emekli general Saadeddin

Evrin’in ma’rifetiyle; Risale-i Nur aleyhinde hazırlattırılan sahte raporlara, reddiyelere; imzasını direnerek atmıyan Diyanet reisi büyük alim Hasan Hüsnü Erdem’in, zorlattırılarak emekliliğe sevk ettirilmesinden sonra, Diyanet işleri başkanlığına getirilmiş bir zattır.

Ne diyor bu zat, Hazret-i Bediüzzaman ve Risale-i Nurlar hakkında:

“...Benim nazarımda onlar (Risale-i Nurlar) İslâmî fikirlerdir. Üstâd gibi zatlar vasıta ve araçtır. İslâmiyet sağlam temeller üzerine müessestir. Hatta akıl ile tearuz etse akıl asıl i’tibar, nakil ise te’vil olunur. Bediüzzaman buna ilaveten şöyle diyor: “Fakat o akıl, akıl olsa gerektir.”

{Muhakemat-Bediıizzaman- s: 10, Envar Neşriyat}



Bugünle geçmiş arasında bir fark görmüyorum. Sonra bizim işimiz de değil.. Herkes Said-i Kürdî gibi fedakârlık gösterip diyar diyar gezemez. şimdi biz kesemizi, midemizi düşünüyoruz..”

{ Aydınlar Konuşuyor, s: 133.}



3- Ömer Nasuhi Bilmen: Diyanet reisliğini de yapmış olan bu zatın İslâmî kıymetli eserleri olup, Osmanlı Devletinin yetiştirmiş olduğu son büyük alimlerindendir.)

Üstâd Bediüzzaman hakkındaki görüşü, veciz bir iki cümleden ibarettir. Bunu da nakil ve rivayet eden, gazeteci-yazar Vehbî Vakkasoğlu’dur. şöyle anlattı:

Yükleniyor...