bulup Hazret-i Üstâd’ın ziyaretine gitmek oldu.

Tahsin Aydın

{Bu hatırayı Urfa’da bir müddet hayatını geçirdikten sonra orada vefat etmiş olan Tillolu Tahsin Aydın Efendi bize

bir çok defa anlattığı gibi, N. Şahiner de “Son şahitler-3, s: 105’de ayrıca neşretti. A.B.}




İşte Türkiye Cumhuriyeti Diyanet Reisleri’nden en başta Aksekili Ahmed Hamdi Efendi olmak üzere Hasan Hüsnü Erdem, Ömer Nasuhi Bilmen, Ali Rıza Hakses ve Tevfik Gerçeker.. Ayrıca da Diyanet İşleri Müşavere Kurulu başkanlarından Hasan Fehmi Başoğlu, büyük alim ve yine Din İşleri Müşavere kurulu azalarından M. şehid Oral ve Ahmed Hamdi Kasaboğlu gibi en selahiyetli âlim zatlar, hemen hepsi Üstâd Bediüzzaman Hazretlerini görmüş, tanımış.. Ve ilim, fazl ve kemalâtını takdir etmiş büyük şahsiyetlerdir. Bu zatlar Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığı’nda vazifeli oldukları dönemlerde bir çok defalar mahkemelerce Nur Risaleleri Diyanet İşleri’ne tetkik için havale edildiği zaman, aynı zatların riyasetlerinde otuz kadar müsbet raporları vârid olmuştur. Bunlardan, sadece 1964 tarihine kadar sadır olmuş raporlardan yirmi dört tanesi bir kitap halinde neşredilmiştir.

Böylece, yukarda adları yazılan o muhterem zatların Üstâd Bediüzzaman ile ilgili bir kısım hatıraları da bu kitapta dercedilmiş olmakla beraber, aynı zatlardan bazılarının Bediüzzaman hakkındaki hususî kanaat ve görüşlerinden bazı bölümlerin de buraya derci münasib görüldü:

1- Ali Rıza Hakses: (1967 yılında Diyanet İşleri Başkanlığını yaptı. Ondan önce iki yıl Din İşleri Yüksek Kurulu’nda başkanlık yaptı.)

Bu zat, Bediüzzaman Hazretlerinin ilmine, fazlına, kemalâtına ve İslâm dinine ettiği büyük hizmetlerine ait şunları söyler:

“...O ilim adamıydı. İlm-i dine ahkâm-ı dine vâkıf olan bir zattı. Böyle bir zata “Bilgisi kıttır” falan diyen olamaz... O, ilmini münazaralarda ortaya koymuş bir insan... Bütün İstanbul uleması (Onun ilmine karşı) aciz kalmış.. Sonra; “Siz Darül Hikmet’e lâyıksınız!” diye onu en yüksek ilim müessesesine tayin etmişlerdi.

Fevkalâde zekî ve hazır-cevab bir insan.. Ona kimse; “Cahil, şudur budur” diyemez. O kendini ortaya koymuş bir insandır. Hikmet-i İslâmiyeye vâkıf bir insandı. Nefsinde râsih bir zattı.

Hangi fenden sorsalar, hep altından kalkardı. Onun kadrini; ilmi olan, maneviyatı olan bilir.

Mesaiki ola şer’î, ona molla bilir derler.

Ledün ilmini hemin, ehli ile Mevlâ bilir derler.

Yükleniyor...