“...Risale-i Nur’un mümtaz bir hasiyeti: İmanın en son ve en küllî istinad noktasını kuvvetli ve kat’i beyan olduğundan, bu hasiyet Ayet-el Kübra Risalesi’nde fevkal’ade parlak görünüyor.. Ve bu acib asırda mübareze-i küfür ve iman en son nokta-i istinada sirayet ederek, ona dayandırıyor.
Meselâ nasıl ki, gayet büyük bir meydan muharebesinde ve iki tarafın bütün kuvvetleri toplandığı bir sahrada, iki tabur çarpışıyorlar. Düşman tarafı en büyük ordusunun cihazat-ı muharribesini kendi taburuna imdat ve kuvve-i maneviyesini fevkal’âde takviye için her bir vasıtayı isti’mal ederek, ehl-i iman taburunun kuvve-i maneviyesini bozmak ve efradının tesanüdünü kırmak için her vesileyi kullanır, ehemmiyetli bir istinatgâhını kendine temayül ettirerek; ihtiyat kuvvvetini dağıtır. Müslüman taburunun her bir neferine karşı, cemiyet ve komitecilik ruhiyle mütesanid bir cemaat gönderir. Bütün bütün kuvve-i maneviyesini mahvetmeye çalıştığı bir hengâmda, Hızır gibi biri çıkar, o tabura der: “Me’yus olma! Senin öyle sarsılmaz bir nokta-i istinadın ve öyle mağlub edilmez muhteşem orduların ve tükenmez ihtiyat kuvvetlerin var ki, dünya toplansa karşısına çıkamaz.. Senin şimdilik mağlûbiyetinin bir sebebi; bir cemaate ve bir şahs-ı maneviye karşı bir neferi göndermendir. Çalış ki, her bir neferin istinat noktaları dairelerinden ma’nen istifade ettiği kuvvetli kuvv-i maneviye ile bir şahs-ı manevî ve bir cem’iyyet hükmüne geçsin.” dedi ve tam kanaat verdi.
Aynen öyle de, ehl-i imana hücum eden ehl-i dalâlet; bu asır cemaat zamanı olduğu cihetle, cem’iyyet ve komitecilik mayesiyle bir şahs-ı mânevî ve bir ruh-u habis olmuş. Müslüman Âlemindeki vicdan-ı umumî ve kalb-i küllîyi bozuyor.. Ve avamın taklidî i’tikadlarını himaye eden İslâmî perde-i ulviyeyi yırtıyor.. ve hayat-ı imaniyyeyi yaşatan, an’ane ile gelen hissiyat-ı mütevariseyi yandırıyor. Her bir Müslüman tek başıyla bu dehşetli yangından kurtulmaya me’yusane çabalarken; Risale-i Nur, Hızır (a.s.) gibi imdada yetişti... Kâinatı ihata eden son ordusunu (Kâinatı dağıtamayan o orduyu bozamaz) gösterip ve ondan mukavemetsûz maddi-manevi imdat getirmek hizmetinde harika bir emirber nefer olarak Ayet-ül Kübra risalesini İmam-ı Ali (R.A.) keşfen görmüş, ehemmiyetle göstermiş.. temsildeki sair noktaları tatbik ediniz, ta o sırrın hülâsası size görünsün.”
{Osmanlıca Kastamonu-2, s: 94.}
Emirdağ-1 lahikası kitabından: (Bu bahsin evvelindeki ki mevzu’ burada beraber düşünülürse, mevzu daha da iyi anlaşılır)
“...Bu zamanda onun bir mu’cizesi (Kur’ân’ın) ve nuru olan Risale-i Nur dahi felsefe-i maddiyeden gelen dehşetli dalâlet-i ilmiyeye karşı avam-ı ehl-i imanın taklidî olan imanlarını, o dalâlet-i ilmiyenin savletinden
Meselâ nasıl ki, gayet büyük bir meydan muharebesinde ve iki tarafın bütün kuvvetleri toplandığı bir sahrada, iki tabur çarpışıyorlar. Düşman tarafı en büyük ordusunun cihazat-ı muharribesini kendi taburuna imdat ve kuvve-i maneviyesini fevkal’âde takviye için her bir vasıtayı isti’mal ederek, ehl-i iman taburunun kuvve-i maneviyesini bozmak ve efradının tesanüdünü kırmak için her vesileyi kullanır, ehemmiyetli bir istinatgâhını kendine temayül ettirerek; ihtiyat kuvvvetini dağıtır. Müslüman taburunun her bir neferine karşı, cemiyet ve komitecilik ruhiyle mütesanid bir cemaat gönderir. Bütün bütün kuvve-i maneviyesini mahvetmeye çalıştığı bir hengâmda, Hızır gibi biri çıkar, o tabura der: “Me’yus olma! Senin öyle sarsılmaz bir nokta-i istinadın ve öyle mağlub edilmez muhteşem orduların ve tükenmez ihtiyat kuvvetlerin var ki, dünya toplansa karşısına çıkamaz.. Senin şimdilik mağlûbiyetinin bir sebebi; bir cemaate ve bir şahs-ı maneviye karşı bir neferi göndermendir. Çalış ki, her bir neferin istinat noktaları dairelerinden ma’nen istifade ettiği kuvvetli kuvv-i maneviye ile bir şahs-ı manevî ve bir cem’iyyet hükmüne geçsin.” dedi ve tam kanaat verdi.
Aynen öyle de, ehl-i imana hücum eden ehl-i dalâlet; bu asır cemaat zamanı olduğu cihetle, cem’iyyet ve komitecilik mayesiyle bir şahs-ı mânevî ve bir ruh-u habis olmuş. Müslüman Âlemindeki vicdan-ı umumî ve kalb-i küllîyi bozuyor.. Ve avamın taklidî i’tikadlarını himaye eden İslâmî perde-i ulviyeyi yırtıyor.. ve hayat-ı imaniyyeyi yaşatan, an’ane ile gelen hissiyat-ı mütevariseyi yandırıyor. Her bir Müslüman tek başıyla bu dehşetli yangından kurtulmaya me’yusane çabalarken; Risale-i Nur, Hızır (a.s.) gibi imdada yetişti... Kâinatı ihata eden son ordusunu (Kâinatı dağıtamayan o orduyu bozamaz) gösterip ve ondan mukavemetsûz maddi-manevi imdat getirmek hizmetinde harika bir emirber nefer olarak Ayet-ül Kübra risalesini İmam-ı Ali (R.A.) keşfen görmüş, ehemmiyetle göstermiş.. temsildeki sair noktaları tatbik ediniz, ta o sırrın hülâsası size görünsün.”
{Osmanlıca Kastamonu-2, s: 94.}
Emirdağ-1 lahikası kitabından: (Bu bahsin evvelindeki ki mevzu’ burada beraber düşünülürse, mevzu daha da iyi anlaşılır)
“...Bu zamanda onun bir mu’cizesi (Kur’ân’ın) ve nuru olan Risale-i Nur dahi felsefe-i maddiyeden gelen dehşetli dalâlet-i ilmiyeye karşı avam-ı ehl-i imanın taklidî olan imanlarını, o dalâlet-i ilmiyenin savletinden
Yükleniyor...