Hafız Tevfik’lerin beraberce; “On Dokuzuncu Mektup” olan Mu’cizat-ı Ahmediye Risalesi’nin sonunda kaleme aldıkları şu ifadeleridir:

“Evet biz müsveddeyi yazıyorduk, Üstâd’ımız da söylüyordu. Yanında hiç kitap yoktu, hiç müracaat da etmiyordu. Birden bire gayet sür’atli söylüyordu. Biz de yazıyorduk. İki üç saatte, otuz kırk sahife yazıyorduk. Bizim de kanaatımız geldi ki: Bu muvaffakiyet, Mu’cizat-ı Nebeviye’nin bir kerametidir.

{Mektubat, s: 201}



Dördüncüsü: Yine Hulusi Bey’in Üstâd’dan rivayet ettiği bir ifadesidir. şöyle diyordu:

“Bir defasında Üstâd’ımızı ziyaretimde, Risale-i Nur’un te’lifindeki sühuletli muvaffakiyet meselesi mevzu olmuştu. Bu münasebetle Hazret-i Üstâd buyurmuşlardı ki: “Bir risaleyi te’life başladığım an, yani bir mes’ele-i imaniye kalbe geldiği vakit, birden bakıyorum, ikiyüz ayat-ı Kur’âniye imdadıma geliyor.

Beşincisi: Hazret-i Üstâd’ı ve te’lif şeklini görmemiş fakat buna muttali’ olmuş olan, Hindistan’ın yetiştirdiği büyük alim, mücahit insan, müttaki ve kamil mü’min olan Mevlana Hasan en Nedevî’nin bu mevzudaki beyanı ve görüşü şöyledir:

1975 yılında, Hicaz’da Urfa Müftüsü Halil Gönenç, Salih Özcan, Muzaffer Aydın’ın içinde bulunduğu bir hey’et kendisiyle görüştüklerinde, onlara Üstâd hakkında şunları demiştir:

“Bizler bir kitap te’lif ettiğimiz zaman, milyonluk zengin kütübhanelerin ortasında otururuz.. O kitabı çeker bakar, bu kitabı çeker bakarız, öylece bir kitab yazarız. Bu, bizim yaptığımıza te’lif denilmez... Halbuki Bediüzzaman şeyh Said-i Nursi’nin kütübhanesi ise dağ ve derelerdir. İşte hakiki te’lifat onunkine denilir. O bizim bütün İslâm ulemasının şeyhidir ve Üstâdıdır...

B- Risale-i Nurların Neşir Keyfiyeti:

Risale-i Nur’un neşir keyfiyetinden maksadımız, onun nasıl ve ne gibi vasıtalarla Müslümanlar arasında yayıldığı hususudur. Bu babta Hazret-i Üstad’ın Büyük Tarihçe-i Hayatı’nda şu malûmat

{ Buradaki mâ’ lumat, az üstte kısmen, te’lif keyfiyeti bölümünde geçmiş olmakla birlikte, neşir keyfiyeti bölümü ile de ilgisi fazla olduğundan, bazı kısımları tekrarlandı.A.B.}



verilmektedir:

“Üstâd Bediüzzaman’ın te’lif ettiği risaleleri, talebeler elden ele ulaştırmak suretiyle müteaddit nüshalar yazarlar, yazılan nüshaları müellifine getirirlerdi. Müellif, müstensihlerin yanlışlarını düzeltirlerdi. Üstâd bu tashihatı yaparken eserin aslı ile karşılaştırmadan kontrol ederdi...


Yükleniyor...