Evet, Hazret-i Üstâd Bediüzzaman’ın yazdığı eserlerinin yüzde doksan beşi; yanında yazacak bir kâtip varsa, o ezbere söyler, kâtibi de yazardı. Çok nadir olarak bazen yazacak kâtib bulunmaz.. kendisi kendine mahsus yazısıyla yazmaya mecbur olurdu. Risalelerin en derin ve en mühimleri dağda, bağda, kırlarda, bazen de yağmur altında yazılmış olanlarıdır. Meselâ İktisad Risalesi gibi bir iki saat zamanda te’lif edilen risaleler olduğu gibi, te’lif esnasında kısa aralıklarla büyük risaleler de te’lif edilir, tekmil ettirilirdi. Risaleler yazıldığı an, müellif çok süratli söyler, kâtib zor ulaştırırdı. Bu risalelerden bazıları vardır ki; te’lif müddeti çok kısa olduğu halde, şimdi sür’atli şekilde okunsa da, o müddet zarfında belki de bitirilemez haldedir. Halbuki te’lif esnasında müellifin telâffuzu ve kelimeyi söylemesi vardır. Bir de kâtibin onu anlayıp kâğıda yazması vardır ki; okumaktan çok uzun sürmesi lâzımdır. Demek ki te’lifte tayy-ı zaman hakikatı mutlaka ve her zaman vakidir.
Risale-i Nur’un te’lif keyfiyyeti, şu yazıldığı tarzda olduğuna delil ve şahid; en başta müellifin ifade ve beyanlarıdır. Bir kaç nümune arz ettikten sonra, te’lif anında hazır bulunmuş veya o anda yazı ile müsveddesini yazmış bazı şahid kâtiblerin şehadetlerini de yazacağız:
1- Risaleler ilham ve sünûhatın mahsûlü olduklarının keyfiyeti hakkında Üstâd’ın ifadeleri:
1- “Hakaika dair mesailde, külliyatları ve bazen de tafsilâtları sünûhat-ı ilhamiye nev’inden olduğundan, hemen umumiyetle şüphesizdir, kat’îdir. Onların hususunda sizlere bazı müracaat ve istişarem, tarz-ı telâkkisine dairdir. Onlar hakikat ve hak olduklarına dair değildir. Çünki hakikat olduklarına tereddüdüm kalmıyor. Fakat münasebat-ı tevafukiyeye dair işaretler mutlak ve mücmel ve küllî surette sünûhat-ı ilhamiyedir. Tafsilât ve teferruatta bazen perişan zihnim karışır, noksan kalır, hata eder. Bu teferruatta hatam, asla ve mutlaka zarar iras etmez. Zaten kalemim olmadığından ve kâtip her vakit bulunmadığından tabiratım pek mücmel ve nota hükmünde alır, fehmi işkâl eder...”
{Barla Lahikası, Envar Neşriyat, s: 99.}
2- “Cevabların aslı sünûhat olmakla beraber, tafsilatında fikrim karışarak yanlış edebilir...”
{Aynı eser, s: 207.}
3- “...Eskiden beri sıkıntılı ve münkabız olduğum zaman, en zahir hakikatları dahi beyan edemediğimi, belki bilmediğimi yakın dostlarım biliyorlar. Hususan o sıkıntıya hastalık da ilâve edilse, daha ziyade beni
Risale-i Nur’un te’lif keyfiyyeti, şu yazıldığı tarzda olduğuna delil ve şahid; en başta müellifin ifade ve beyanlarıdır. Bir kaç nümune arz ettikten sonra, te’lif anında hazır bulunmuş veya o anda yazı ile müsveddesini yazmış bazı şahid kâtiblerin şehadetlerini de yazacağız:
1- Risaleler ilham ve sünûhatın mahsûlü olduklarının keyfiyeti hakkında Üstâd’ın ifadeleri:
1- “Hakaika dair mesailde, külliyatları ve bazen de tafsilâtları sünûhat-ı ilhamiye nev’inden olduğundan, hemen umumiyetle şüphesizdir, kat’îdir. Onların hususunda sizlere bazı müracaat ve istişarem, tarz-ı telâkkisine dairdir. Onlar hakikat ve hak olduklarına dair değildir. Çünki hakikat olduklarına tereddüdüm kalmıyor. Fakat münasebat-ı tevafukiyeye dair işaretler mutlak ve mücmel ve küllî surette sünûhat-ı ilhamiyedir. Tafsilât ve teferruatta bazen perişan zihnim karışır, noksan kalır, hata eder. Bu teferruatta hatam, asla ve mutlaka zarar iras etmez. Zaten kalemim olmadığından ve kâtip her vakit bulunmadığından tabiratım pek mücmel ve nota hükmünde alır, fehmi işkâl eder...”
{Barla Lahikası, Envar Neşriyat, s: 99.}
2- “Cevabların aslı sünûhat olmakla beraber, tafsilatında fikrim karışarak yanlış edebilir...”
{Aynı eser, s: 207.}
3- “...Eskiden beri sıkıntılı ve münkabız olduğum zaman, en zahir hakikatları dahi beyan edemediğimi, belki bilmediğimi yakın dostlarım biliyorlar. Hususan o sıkıntıya hastalık da ilâve edilse, daha ziyade beni
Yükleniyor...