muhakkak ve mutlaka bir boşluğun olması ve Müslümanların ona mübrem ihtiyaçlarının bulunması lâzımdır.

Bu ihlâsdarâne pek mühim nokta içindir ki, eski İslâm âlimlerinin yaptıkları te’lifat, iki ana kanal içinde cereyan edip gelmiştir:

1- Metinler

2- şerhler

Bundan dolayıdır ki: şimdiye kadar te’lif edilmiş İslâm ulemasının eserleri böyle iki kısım olarak cereyan edip gelmiştir. Yani, metin ve şerhleri.. Buna göre te’lif ve tasnif şekilleri de iki çeşit halindedir.

Birisi: Nakil ve rivayet yoluyla, bir çok geçmiş İslâm âlimlerinin eserlerinden nakiller yaparak ve kitaplarına atıflarda bulunarak, aynı zamanda büyük ve zengin kütüphanelerden istifade ederek, bir eser vücuda getirmektir.

İkincisi: İlham ve sünûhata dayanarak kalbine ışıklanan ilham parıltılarından kıvılcımlar alıp, başka kitaplara müracaat etmeden, ilmî dirayeti, idrâk ve ihatası nisbetinde bir kitap meydana getirmektir.

Bu ikinci kısma misal getirmek icab ederse, başta Gavs-ı Geylanî’nin Muhyiddin-i Arabî’nin ve Mevlânâ Celâleddin-i Rumî’nin te’lif ettikleri bir kısım eserleri gibi...

İşte bu küçük ve basit girişten sonra, Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri’nin yaptığı te’lifatın şekline geliyoruz.

A- Risale-yi Nur’un Te’lif şekli

Evet, o Hazret’in hem eski

{1914’e kadar olan Üstâd’ın eski eserlerinin ekserisi de yine sünûhat kabilinden olarak çok öz ve hülâsa oldukları ve çok meselelerin halline yönelik te’lif edildiği halde, âniden Üstâd ezbere söyler, kâtipleri de yazarlardı. Onun için “Hem eski eserleri hem yeni eserleri” tabirini kullandık. A.B.



hem de yeni te’lifatı şu ikinci kısım te’lif şeklinin en parlağı ve en müstesnası olarak, ilham ve sünühatın parıltılarıyla, kalbine doğan, aklına ışıklanan hakikatların mücerred özü ve mahiyeti üzerine, kuvve-i hayaliyesi ona suretler giydirerek, kuvve-i ilmiyesi de ifade ve beyanlarda bulunarak, mübarek ağzına gelen kelimelerin kâğıt üzerine nakşedilmesinden ibarettir.

Bu mübalağasız gerçeğin şâhitleri yüzlercedir. En başta 1918-1923 yıllarında ona kâtiplik yapmış biraderzadesi erhum Abdurrahman’ın şahitliğinden

{Asar-ı Bediiye, s: 634.}




tut, ta 1950’lere kadar yapılan yoğun te’lifat devresinde yanınada kâtiplik etmiş, hizmetkârlık yapmış bir çok insanın şehadetlerine kadar...



Yükleniyor...