Risale-i Nurlar’ın te’lifi ve neşriyatı, şimdiye kadar misli görülmemiş bir tarzdadır. Bediüzzaman Said-i Nursi, kendi eliyle Risaleleri yazıp teksir edecek bir yazıya mâlik değildir. Yarım ümmidir. Bunun için kâtiplere sür’atle söyler ve sür’atle yazılır. Günde bir iki saat te’lifatla meşgul olarak; on, oniki ve bir, iki saatte yazılan harika eserler vardır.

Üstâd Bediüzzaman’ın te’lif ettiği risaleleri, talebeler elden ele ulaştırmak suretiyle müteaddit nüshalar yazarlar. Yazılan nüshaları müellifine getirirler. Müellif yanlışlarını düzeltir. Bu tashihatı yaparken eserin aslı ile karşılaştırmadan kontrol eder. Hatta yirmi, yirmibeş, otuz sene evvel te’lif ettiği bir eseri tashih ederken aslına bakmaz.

Yazılan risaleleri, etraf köylerden ve kazalardan ziyarete gelenler, büyük bir merak, bir iştiyakla alıp gidiyorlar ve el yazılarıyla çoğaltıp neşrediyorlardı.

Üstâd Bediüzzaman Kur’ân’dan başka hiç bir kitaba müracaat etmeden, te’lifat zamanında yanında hiç bir kitap bulundurmadan Nur risalelerini te’lif etmiştir...



Risale-i Nur’un neşir keyfiyeti de tarihte hiç bir eserde görülmemiştir. şöyle ki: Kur’ân hattını muhafaza etmek hizmetiyle de muvazzaf olan Risale-i Nur’un, muhakkak Kur’ân yazısıyla neşredilmesi lâzımdı. Eski yazı yasak edilmiş ve matbaaları kaldırılmıştı. Bediüzzaman’ın parası, serveti de yoktu. Fakirdi, dünya meta’ıyla alâkası yoktu. Risaleleri el ile yazarak çoğaltanlar da, ancak zarurî ihtiyaçlarını te’min ediyorlardı. Risale-i Nur’u yazan ve okuyanlar karakollara götürülüyor, işkence ve eziyetler yapılıyor, hapislere atılıyordu. Bediüzzaman aleyhindeki hükûmet eliyle yaptırılan propaganda ve tazyiklerle, her tarafa dehşetler saçılıyor, ahalî Hazret-i Üstâd’a yaklaşmaya, ondan din, iman dersi almaya cesareti kalmıyacak derecede evhamlandırılıyordu. Vaktiyle de din adamlarının, hakikatperestlerin sırf dindar oldukları için darağaçlarında can vermeleri, bir korku ve yılgınlık havası meydana getirmişti. Hüküm sürmekte olan eşedd-i zulüm ve istibdad-ı mutlak içinde ehl-i diyanet sukût-u mutlak’a mahkûm edilmişti. Ne dinin hakikatlarından bahseden hakiki bir risale neşrettiriliyor ve ne de o hakikatlar millete ders verdiriliyordu. Bu suretle İslâmiyet ruhsuz bir ceset haline getirilmeye çalışılıyor, din-i İslâm’ın mahiyeti ve esaslarını ders vermek kat’iyyen men’ediliyordu...

Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri, Barla’da sekiz sene kadar kalmıştı. Ekser zamanlarını kırlarda, bağ ve bahçelerde geçiriyordu. İki üç saat kadar uzaklıkta tenha dağlara veya bağlara çekilir, Nur risalelerini te’lif eder bir taraftan da te’lif ettiği risaleler Isparta ve havalisinde el yazısıyla istinsah edilip kendisine gönderildiğinde, bunları tashih ederdi. Bir gün içinde

Yükleniyor...