Bir gece yüz tabakalık irtifa’da, bir katran ağacının başındaki yuvada, semanın yıldızlarla yaldızlanmış güzel yüzüne baktım; Kur’ân-ı Hakim’in kaseminde ulvî bir nur-u i’caz ve parlak bir sırr-ı belağat t gördüm. Evet, seyyar yıldızlara ve istitar ve intişarlarına işaret eden şu ayet, gayet âlî bir nakş-ı san’at ve âlî bir levha-i ibret nazar-ı temaşaya gösteriyor.

Evet, şu seyyareler, kumandanları olan güneşin dairesinden çıkıyorlar, sabit yıldızlar dairesine girerek, semada yeni yeni nakışları ve san’atları gösteriyorlar. Bazen kendileri gibi parlak bir yıldıza omuz omuza verir, güzel bir vaziyet gösteriyorlar. Ba’zen küçük yıldızlar içine girip bir kumandan suretini gösteriyorlar. Hususiyle bu mevsimde, akşamdan sonra ufukta zühre yıldızı ve fecirden evvel diğer parlak bir arkadaşı gayet şirin ve güzel bir vaziyet gösteriyorlar. Sonra vazife-i teftişiyelerini ve nakş-ı san’atta mekiklik hizmetini ifâdan sonra, yine dönüp sultanları olan güneşin şa’şaalı dairesine girip gizleniyorlar. şimdi şu “Hünnes Künnes” tabir edilen seyyarelerle şu zeminimizi kâinat fezasında birer gemi, birer teyyare suretinde kemal-i intizamla döndüren ve seyr ü seyahat ettiren zatın haşmet-i Rububiyetini ve şa’şaa-i saltanat-ı ulûyetini güneş gibi parlaklığıyla gösteriyorlar.r.

Bak, bir saltanatın haşmetine ki; gemileri ve tayyareleri içinde öyleleri var ki, bin defa küre-i arz kadar bir cesamette ve bir saniyede sekiz saat mesafeyi kat’ eden sür’attedir!..

İşte, böyle bir sultana ubudiyet ve imanla intisab etmek ve şu dünyada ona misafir olmak ne kadar âlî bir saadet, ne derece büyük bir şeref olduğunu kıyas et.

Sonra Kamer’e baktım: ayetinin gayet parlak bir nur-u i’cazı ifade ettiğini gördüm. Evet, Kamer’in takdiri ve tedviri ve tedbir ve tenviri.. ve zemine ve güneşe karşı gayet dakik bir hesabla vaziyetleri o kadar hayret-feza, o derece harikadır ki; onu öyle tanzim eden ve takdir eden bir kadîre hiç bir şey ağır gelmez. Onu öyle yapan her şeyi yapabilir fikrini temaşa eden her bir zişuura ders verir. Hem öyle bir tarzda güneşi takib ediyor ki; bir saniye kadar yolunu şaşırmıyor... Zerre kadar vazifesinden geri kalmıyor. Dikkatle bakana dedirtiyor. Hususan Mayıs’ın ahirinde olduğu gibi, bazı vakitte ince hilâl şeklinde süreyya menziline girdiği vakit, hurma ağacının eğilmiş beyaz bir dalı suretini ve süreyya bir salkım suretini gösterdiğinden; o yeşil sema perdesi arkasında hayale nuranî, büyük bir ağacın vücudunu tahayyül ettirir. Güya o ağaçtan bir dalının bir sivri ucu, o perdeyi delmiş, bir salkımıyla beraber başını çıkarmış, süreyya ve hilâl olmuş.. Ve sair yıldızlar da o gaybî ağacın meyveleri olduğunu hayale telkin eder. İşte teşbihinin letafetini, belâgatını gör!..

Yükleniyor...