5- Yirmidokuzuncu Mektup - Altıncı Kısmı’nın Dördüncü Desisese-i şeytaniyesi:

“şeytanın telkini ile ve ehl-i dalâletin ilkâatiyle, bana karşı propaganda ile hücum eden ve mühim mevkileri işgal eden bâzı mülhidler, kardeşlerimi aldatmak ve asabiyet-i milliyelerini tahrik etmek için diyorIar ki: “Siz Türksünüz. Mâşâallah, Türklerde her nevi ulema ve ehl-i kemal vardır. Said bir Kürddür. Milliyetinizden olmıyan birisiyle teşrik-i mesâi etmek hamiyet-i milliyeye münâfidir?”

Elcevap: Ey bedbaht mülhid! Ben Felillâhilhamd Müslümanım.

Her zamanda, kudsî milletimin üçyüz elli milyon efradı vardır. Böyle ebedî bir uhuvveti te’sis eden ve duâlariyle bana yardım eden ve içinde Kürdlerin ekseriyet-i mutlakası bulunan üçyüz elli milyon kardeşi, unsuriyet ve menfî milliyet fikrine fedâ etmek ve o mübarek hadsiz kardeşlere bedel, Kürd namını taşıyan ve Kürd unsurundan addedilen mahdut birkaç dinsiz veya mezhepsiz bir mesleğe girenleri kazanmaktan yüzbin def’a istiâze ediyorum!.. Ey mülhid! Senin gibi ahmaklar lâzım ki, Macar kâfirleri veyahut dinsiz olmuş ve frenkleşmiş birkaç Türkleri muvakkaten, dünyaca dahi faidesiz uhuvvetini kazanmak için; üçyüz elli milyon hakikî, nuranî, menfaatdar bir cemâatin bâki uhuvvetlerini terketsin. Yirmialtıncı Mektub’un Üçüncü Mes’elesi’nde, delilleriyle menfî milliyetin mahiyetini ve zararlarını gösterdiğimizden ona havale edip, yalnız o Üçüncü Mes’ele’nin âhirinde icmâl edilen bir hakikatı burada bir derece îzah edeceğiz. şöyle ki:

O Türkçülük perdesi altına giren ve hakikaten Türk düşmanı olan hamiyet-fürûş mülhidlere derim ki: “Dîn-i İslâmiyet milletiyle ebedî ve hakikî bir uhuvvet ile, Türk denilen bu vatan ehl-i îmâniyle şiddetli ve pek hakikî alâkadarım.. Ve bin seneye yakın, Kur’ân’ın bayrağını cihanın cihât-ı sittesinin etrafında galibane gezdiren bu vatan evlâdlarına, İslâmiyet hesabına müftehirane ve tarafdarane muhabbetdarım. Sen ise ey hamiyet-fûruş sahtekâr! Türkün mefahir-i hakikiye-i milliyesini unutturacak bir sûrette mecâzî ve unsurî ve muvakkat ve garazkârâne bir uhuvvetin var. Senden soruyorum: Türk Milleti yalnız yirmi ile kırk yaşı ortasındaki gafil ve heveskâr gençlerden ibaret midir? Hem onların menfaati ve onların hakkında hamiyet-i milliyenin iktiza ettiği hizmet, yalnız onların gafletini ziyadeleştiren ve ahlâksızlıklara alıştıran ve menhiyata teşçi’ eden frenk-meşrebane terbiyede midir? Ve ihtiyarlıkta onları ağlattıracak olan muvakkat bir güldürmekte midir? Eğer hamiyet-i milliye bunlardan ibaret ise; ve terakki ve saadet-i hayatiye bu ise; evet, sen böyle Türkçü isen ve böyle milliyet-perver isen; ben o Türkçülükten kaçıyorum, sen de benden kaçabilirsin! Eğer zerre miktar hamiyet ve şuurun ve


Yükleniyor...