insafın varsa; şimdiki taksimata bak, cevap ver, şöyle ki:

Türk Milleti denilen şu vatan evlâdı altı kısımdır. Birinci kısmı, ehl-i salâhat ve takvâdır. İkinci kısmı, musibetzede ve hastalar tâifesidir. Üçüncü kısımı, ihtiyarlar sınıfıdır. Dördüncü kısmı, çocuklar tâifesidir. Beşinci kısmı, fakirler ve zaifler tâifesidir. Altıncı kısmı, gençlerdir. Acaba bütün evvelki beş tâife Türk değiller mi? Hamiyet-i milliyeden hisseleri yok mu? Acaba altıncı tâifeye sarhoşçasına bir keyf vermek yolunda, o beş tâifeyi incitmek, keyfini kaçırmak, tesellilerini kırmak; hamiyet-i milliye midir? Yoksa o millete düşmanlık mıdır?.. “Elhükmü Lil’ekser” sırrınca, eksere zarar dokunduran düşmandır; dost değildir!

Senden soruyorum: Birinci kısım olan ehl-i îmân ve ehl-i takvânın en büyük menfaati, firenk-meşrebâne bir medeniyette midir? Yoksa hakaik-ı îmâniyenin nurlariyle saâdet-i ebediyeyi düşünüp, müştak ve açık oldukları tarîk-ı hakta sülûk etmek ve hakiki teselli bulmakta mıdır? Senin gibi dalalet-pişe hamiyet-füruşların tuttuğu meslek; müttakî ehl-i îmanın mânevi nurlarını söndürüyor ve hakikî tesellilerini bozuyor ve ölümü, idam-ı ebedî ve kabri daimî bir firak-ı lâyezâlî kapısı olduğunu gösteriyor.

İkinci kısım olan musîbetzede ve hastaların ve hayatından me’yûs olanların menfaati; frenk-meşrebane, dinsizcesine medeniyet terbiyesinde midir? Halbuki o bîçâreler bir nur isterler, bir teselli isterler. Musibetlerine karşı bir mükâfat isterler.. Ve onlara zulmedenlerden intikamlarını almak isterler. Ve yakınlaştıkları kabir kapısındaki dehşeti def’etmek istiyorlar. Sizin gibilerin sahtekâr hamiyetiyle, pek çok şefkate ve okşamaya ve timar etmeye çok lâyık ve muhtaç o bîçâre musibetzedelerin kalblerine iğne sokuyorsunuz! Başlarına tokmak vuruyorsunuz! Merhametsizcesine ümitlerini kırıyorsunuz. Ye’s-i mutlaka düşürüyorsunuz!.. Hamiyet-i milliye bu mudur? Böyle mi millete menfaat dokunduruyorsunuz?..

Üçüncü taife olan ihtiyarlar, bir sülüs teşkil ediyor. Bunlar kabre yakınlaşıyorlar, ölüme yaklaşıyorlar, dünyadan uzaklaşıyorlar, âhirete yanaşıyorlar. Böylelerin menfaati ve nuru ve tesellisi, Hülâgû ve Cengiz gibi zâlimlerin gaddarâne sergüzeştlerini dinlemesinde midir?. Ve âhireti unutturacak, dünyaya bağlandıracak, neticesiz, mânen sükût, zâhiren terakki denilen şimdiki nevi hareketinizde midir?. Ve uhrevî nur, sinemada mıdır?. Ve hakikî teselli, tiyatroda mıdır? Bu bîçâre ihtiyarlar hamiyetten hürmet isterlerken, mânevî bıçakla o bîçâreleri kesmek hükmünde ve “îdam-ı ebedîye sevkediliyorsunuz” fikrini vermek ve rahmet kapısı tasavvur ettikleri kabir kapısını; ejderha ağzına çevirmek, “Sen oraya gideceksin” diye mânevî kulağına üflemek; hamiyet-i milliye ise, böyle hamiyetten yüzbin def’a “El’iyâzü Billâh!...”

Yükleniyor...