İhvanlarıma da tavsiyem budur ki: Zaruret-i kat’iye olmadan, bunlarla uğraşmayınız. “Cevab-ül ahmakı essükût” nev’inden, tenezzül edip onlarla konuşmayınız! Fakat buna dikkat ediniz ki: Canavar bir hayvana karşı kendini zaif göstermek, onu hücuma teşçi ettiği gibi; canavar vicdanı taşıyanlara karşı dahi dalkavukluk etmekle zaaf göstermek, onları tecavüze sevkeder. Öyle ise dostlar müteyakkız davranmalı, tâ dostların lâkaydlıklarından ve gafletlerinden, zendeka taraftarları istifade etmesinler.
İkinci Nokta: Ayet-i kerimesi fermaniyle: Zulme değil yalnız âlet olanı ve tarafdar olanı, belki ednâ bir meyil edenleri dahi, dehşetle ve şiddetle tehdit ediyor. Çünki: Rızâ-yı küfür, küfür olduğu gibi; zulme rızâ da zulümdür.
İşte bir ehl-i kemal, kâmilâne, şu âyetin çok cevâhirinden bir cevherini şöyle tâbir etmiştir:
Muîn-i zâlimîn dünyada erbâb-ı denâettir;
Köpektir zevk alan, sayyâd-ı bî-insâfa hizmetten.
Evet; bâzıları yılanlık ediyor, bâzıları köpeklik ediyor... Böyle mübarek bir gecede, mübarek bir misafirin, mübarek bir duâda iken, hafiyelik edip, güya cinayet yapıyormuşuz gibi ihbar eden ve taarruz eden, elbette bu şiirin meâlindeki tokada müstahaktır.
Üçüncü Nokta:
Suâl: Mâdem Kur’ân-ı Hakîm’in feyziyle ve nuriyle en mütemerrid ve müteannid dinsizleri ıslâh ve irşad etmeye Kur’ân’ın himmetine güveniyorsun. Hem bilfiil de yapıyorsun. Neden senin yakınında bulunan bu mütecavizleri çağırıp irşad etmiyorsun?..
Elcevap: Usûl-ü şerîat’ın kaide-i mühimmesindendir:
Yâni: “Bilerek zarara râzı olana şefkat edip lehinede bakılmaz.” İşte ben çendan Kur’ân-ı Hakîm’in kuvvetine istinaden dâva ediyorum ki: “Çok alçak olmamak ve yılan gibi dalâlet zehirini serpmekle telezzûz etmemek şartı ile en mütemerrid bir dinsizi birkaç saat zarfında ikna’ etmezsem de, ilzam etmeye hazırım. Fakat, nihayet derecede alçaklığa düşmüş bir vicdan ki, bilerek dinini dünyaya satar ve bilerek hakikat elmaslarını pis, muzır şişe parçalarına mübadele eder derecede münafıklığa girmiş insan sûretindeki yılanlara hakaiki söylemek; hakaika karşı bir hür metsizliktir.” darb-ı meseli gibi oluyor. Çünki, bu işleri yapanlar, kaç def’a hakikatı Risale-i Nurdan işittiler.. Ve bilerek, hakikatları zendeka dalâletlerine karşı çürütmek istiyorlar. Böyleler, yılan gibi zehirden lezzet alıyorlar.
İkinci Nokta: Ayet-i kerimesi fermaniyle: Zulme değil yalnız âlet olanı ve tarafdar olanı, belki ednâ bir meyil edenleri dahi, dehşetle ve şiddetle tehdit ediyor. Çünki: Rızâ-yı küfür, küfür olduğu gibi; zulme rızâ da zulümdür.
İşte bir ehl-i kemal, kâmilâne, şu âyetin çok cevâhirinden bir cevherini şöyle tâbir etmiştir:
Muîn-i zâlimîn dünyada erbâb-ı denâettir;
Köpektir zevk alan, sayyâd-ı bî-insâfa hizmetten.
Evet; bâzıları yılanlık ediyor, bâzıları köpeklik ediyor... Böyle mübarek bir gecede, mübarek bir misafirin, mübarek bir duâda iken, hafiyelik edip, güya cinayet yapıyormuşuz gibi ihbar eden ve taarruz eden, elbette bu şiirin meâlindeki tokada müstahaktır.
Üçüncü Nokta:
Suâl: Mâdem Kur’ân-ı Hakîm’in feyziyle ve nuriyle en mütemerrid ve müteannid dinsizleri ıslâh ve irşad etmeye Kur’ân’ın himmetine güveniyorsun. Hem bilfiil de yapıyorsun. Neden senin yakınında bulunan bu mütecavizleri çağırıp irşad etmiyorsun?..
Elcevap: Usûl-ü şerîat’ın kaide-i mühimmesindendir:
Yâni: “Bilerek zarara râzı olana şefkat edip lehinede bakılmaz.” İşte ben çendan Kur’ân-ı Hakîm’in kuvvetine istinaden dâva ediyorum ki: “Çok alçak olmamak ve yılan gibi dalâlet zehirini serpmekle telezzûz etmemek şartı ile en mütemerrid bir dinsizi birkaç saat zarfında ikna’ etmezsem de, ilzam etmeye hazırım. Fakat, nihayet derecede alçaklığa düşmüş bir vicdan ki, bilerek dinini dünyaya satar ve bilerek hakikat elmaslarını pis, muzır şişe parçalarına mübadele eder derecede münafıklığa girmiş insan sûretindeki yılanlara hakaiki söylemek; hakaika karşı bir hür metsizliktir.” darb-ı meseli gibi oluyor. Çünki, bu işleri yapanlar, kaç def’a hakikatı Risale-i Nurdan işittiler.. Ve bilerek, hakikatları zendeka dalâletlerine karşı çürütmek istiyorlar. Böyleler, yılan gibi zehirden lezzet alıyorlar.
Yükleniyor...