Halbuki beni nezaret altına alan me’mur, kabir kapısına gelen, misafir bir ihtiyar adama daki îmânın lâtif bir zevkini îzah ettiğim vakit, -bir cûrm-û meşhud hâlinde beni yakalamak gibi- çok zaman yanıma gelmediği halde, o vakit güya bir kabahat işliyorum gibi yanıma geldi. İhlâs ile dinliyen o bîçâreyi de mahrum bıraktı; beni de hiddete getirdi. Halbuki burada bâzı adamlar vardı; o onlara ehemmiyet vermiyordu. Sonra edebsizliklerde ve köydeki hayat-ı içtimaiyeye zehir verecek sûrette bulundukları vakit, onlara iltifat etmeye ve takdir etmeye başladı. Hem mâlûmdur ki: Zindanda yüz cinayeti bulunan bir adam, nezarete memur zabit olsun, nefer olsun, her zaman onlarla görüşebilir. Halbuki bir senedir hem âmir, hem nezarete memur hükûmet-i milliyece iki mühim zat, kaç def’a odamın yanından geçtikleri halde, kat’a ve asla ne benim ile görüştüler ve ne de hâlimi sordular. Ben evvel zannettim ki, adâvetlerinden yanaşmıyorlar.. Sonra tahakkuk etti ki, evhamlarından... güya ben onları yutacağım gibi kaçıyorlar. İşte şu adamlar gibi eczâsı ve me’murları bulunan bir hükûmeti, hükûmet diyerek merci’ tanıyıp müracaat etmek, kâr-ı akıl değil, beyhude bir zillettir. Eski Said olsaydı Antere gibi diyecekti:

Eski Said yok; Yeni Said ise, ehl-i dünya ile konuşmayı mânasız görüyor. Dünyaları başlarını yesin! Ne yaparlarsa yapsınlar! Mahkeme-i Kübrâ’da onlarla muhâkeme olacağız der, sükût eder.

Adem-i müracaatımın sebeplerinden,

Sekizincisi: “Gayr-ı meşrû’ bir muhabbetin neticesi, merhametsiz bir adâvet olduğu” kaidesince, âdil olan Kader-i İlâhî, lâyık olmadıkları halde meylettiğim şu ehl-i dünyanın zâlim eliyle beni tâzib ediyor. Ben de bu azâba müstahakım deyip sükût ediyordum. Çünki: Harb-i Umumî’de Gönüllü Alay Kumandanı olarak iki sene çalıştım, çarpıştım. Ordu Kumandanı ve Enver Paşa takdiratı altında kıymetdar talebelerimi, dostlarımı feda ettim. Yaralanıp esir düştüm. Esaretten geldikten sonra “Hutuvat-ı Sitte” gibi eserlerimle kendimi tehlikeye atıp, İngilizlerin İstanbul’a tasallutu altında, İngilizlerin başlarına vurdum. şu beni işkenceli ve sebepsiz esaret altına alanlara yardım ettim. İşte onlar da bana, o yardım cezasını böyle veriyorlar. Üç sene Rusya’da esaretimde çektiğim zahmet ve sıkıntıyı, burada bu dostlarım bana üç ayda çektirdiler. Halbuki, Ruslar, beni Kürd Gönüllü Kumandanı sûretinde, Kazakları ve esirleri kesen gaddar adam nazariyle bana baktıkları halde, beni dersten men’etmediler. Arkadaşım olan doksan esir zâbitlerin kısm-ı ekserîsine ders veriyordum.Bir def’a


Yükleniyor...