hey’etin takib edeceği esas; imansızlığa ve usul-ü diniyeye muhalif, hatta zendeka hesabına bir hareket yerine girer. Bilinsin bilinmesin, netice öyle çıkar. Çünki bu havalide umumca tebeyyün etmiş ki, siyaset cereyanlarıyla alâkadar değilim. Belki yalnız hakaik-i diniyye ile meşgulüz. şimdi burada birisi bize muhalif hareket etse; Hükûmet hesabına olamaz. Çünki mesleğimiz siyasî değil. Hem yeni bid’alar hesabına da olamaz, çünki hakikî meşgalemiz, esasat-ı imaniye ve Kur’âniye’dir. Hem resmi Diyanet dairesinin emirleri hesabına dahi değil, çünki emirlerini tenkit ve muhalefet meşgalesi bizi kudsi hizmetimizden menettiği için, o meşgaleyi başkasına bırakıp onunla meşgul olmuyoruz. Mümkin olduğu kadar o emirlere karşı temas ettirmemeye çalışıyoruz. Öyle ise, sekiz senedir bu cereyan-ı imanî merkezi olan bu köyde bize karşı muhalefetkârane ve mütecavizane vaziyet alan; ne nam verilirse verilsin, muhalefeti zendeka hesabına ve imansızlık namına kaydedilecek..

İşte sizin ilminize ve makam-ı içtimainize ve mensab-ı fetvanıza ve bu havalideki nüfuzunuza ve evlâd hakkındaki müfrit şefkatinizden gelen teşvikkârane muavenetinize istinad ederek; burada hem beni hem seni pek ciddi alâkadar edecek bir vaziyet vücuda geliyor. Ben kendim burada muvakkatım,

{Hazret-i Üstâd, Barla’dan yakında ayrılacağını ve orada muvakkaten bulunduğunu da remzen ima etmektedir. A.B.}



ıslâhına da mükellef değilim. Belki bir derece mes’uliyetten

kurtulabilirim. Fakat zatınız hem sebep, hem nokta-i istinad olduğunuzdan, o vaziyetten gelen müthiş meyveler defter-i a’malinize geçmemek için her şeyden evvel bu vaziyeti ıslâh etmelisiniz.. Veyahut oğlunu buradan çek!.. O, daimi senin manevi zararına günah işliyecek tezgâhı tebdil etmeye çalış. Zatınıza bu tezgâhın mahsulâtından nümûne olarak sizin hesabınıza, bana muhalif suretinde gelen yalnız iki küçük nümûneyi göstereceğim:

Birincisi: Benim haddimden çok fazla hüsn-ü zanda bulunan ve harekâtımı herkesten ziyade hak telâkkî eden bir ehl-i ilim, sana i’timaden oğlunuza meslekçe dostluk etmiş. O adam bir gün yanıma geldi. Hususî odamda namazımı kılmak vakti geldi. Benimle beraber cemaatle kılmak onun yanında çok ehemmiyetli olduğu halde, gizli ezan-ı Muhammedî’yi (A.S.M.) işitmekten kulağı müteneffirane, havfdan gelen istikrah ile kalktı kaçtı. Bu işe sen fetva ver!.. Fahr-ı Âlem’in (A.S.M.) en nurani, leziz, kudsî kelimâtını işitmekten kaçan bir kulağın altında olan kalbte bulunan iman ne hale girdiğini sen söyle! Bu böyle olsa, başka câhil, yahud gençler o meslekte nasıl boya alırlar, kıyas ediniz. Benimle beraber bu işe ağlayınız!

Yükleniyor...