İşte sizin ilminize ve makam-ı içtimainize ve mensab-ı fetvanıza ve bu havalideki nüfuzunuza ve evlâd hakkındaki müfrit şefkatinizden gelen teşvikkârane muavenetinize istinad ederek; burada hem beni hem seni pek ciddi alâkadar edecek bir vaziyet vücuda geliyor. Ben kendim burada muvakkatım,
{Hazret-i Üstâd, Barla’dan yakında ayrılacağını ve orada muvakkaten bulunduğunu da remzen ima etmektedir. A.B.}
ıslâhına da mükellef değilim. Belki bir derece mes’uliyetten
kurtulabilirim. Fakat zatınız hem sebep, hem nokta-i istinad olduğunuzdan, o vaziyetten gelen müthiş meyveler defter-i a’malinize geçmemek için her şeyden evvel bu vaziyeti ıslâh etmelisiniz.. Veyahut oğlunu buradan çek!.. O, daimi senin manevi zararına günah işliyecek tezgâhı tebdil etmeye çalış. Zatınıza bu tezgâhın mahsulâtından nümûne olarak sizin hesabınıza, bana muhalif suretinde gelen yalnız iki küçük nümûneyi göstereceğim:
Birincisi: Benim haddimden çok fazla hüsn-ü zanda bulunan ve harekâtımı herkesten ziyade hak telâkkî eden bir ehl-i ilim, sana i’timaden oğlunuza meslekçe dostluk etmiş. O adam bir gün yanıma geldi. Hususî odamda namazımı kılmak vakti geldi. Benimle beraber cemaatle kılmak onun yanında çok ehemmiyetli olduğu halde, gizli ezan-ı Muhammedî’yi (A.S.M.) işitmekten kulağı müteneffirane, havfdan gelen istikrah ile kalktı kaçtı. Bu işe sen fetva ver!.. Fahr-ı Âlem’in (A.S.M.) en nurani, leziz, kudsî kelimâtını işitmekten kaçan bir kulağın altında olan kalbte bulunan iman ne hale girdiğini sen söyle! Bu böyle olsa, başka câhil, yahud gençler o meslekte nasıl boya alırlar, kıyas ediniz. Benimle beraber bu işe ağlayınız!
Yükleniyor...