olmakla birlikte, bilfiil zulümlü tecavüz vaki olmamıştı. Fakat bundan sonra, yani 1931’de Tevfik Tığlı’nın muallim olarak Barla’ya tayininden sonra, artık fiilî tecavüzlerin cereyan ettiğini görmekteyiz.
Evet, adı geçen muallimin Barla’ya yeleştirilmesinden sonra, aynı muallim ilk başta Hazret-i Üstâd’a dost ve talebe şeklinde yaklaştı. Fakat bir müddet sonra, birdenbire Üstâd’ın aleyhinde çalışmaları aleniyete çıktı. MİT hesabına Üstâd’ın tüm hareketlerini raporlamaya başladı. Habbeyi kubbe gösteren, yalan ve iftira dolu ihbarlarda bulundu. Bu da yetmemiş gibi Üstâd’a karşı Türk milliyetçiliğini köy halkına ve gençlerine aşılamak behanesiyle güya Bediüzzamana karşı rekabet diye “Türk Yurdu” ismi altında bir fesad ocağını, gizli talimatlar gereğince açtı. Bu fesad ocağında, Bediüzzaman’ın aleyhine iftiralı yalanlar düzmeye başladı. Bu muallimin babası da Eğridir müftüsü idi. Oğlu tarafından ve oğlunun köye kasd-ı mahsusla yerleştirenler cânibinden kandırılmış ve aldatılmıştı. Önceleri bu zat da Bediüzzaman’ın en sadık talebelerinden olan Hakkı Tığlı Efendi vasıtasıyla Hazret-i Üstâd’a karşı çok takdirkârlık ve dostluk içindeydi. Bilâhare oğlunun söylediklerine inanarak, Bediüzzaman’dan teberri etti, oğlunu desteklemeye başladı. Hatta aynı zat, Üstâd’ın imamlık ve vaizlik belgelerini tasdik edeceğim diye va’detmişken; tasdik etmek şöyle dursun, Üstâd’ın aleyhine ileri geri konuşmaya başlamıştı. Böylece Eğridir kaymakamı, müftüsü ve muallim Tevfik Tığlı ve Barla nahiye müdürü iş birliği içinde, Üstâd’ın aleyhinde çalışma içine girmişlerdi. Hazret-i Üstâd, köydeki adı geçen muallim hadisesinden çok müteessirdi. Bilhassa müftünün davranışından ve oğlunun münafıkane hareketinden
{Hazret-i Üstâd, o zamanki muallim Tevfik Tığlı için her ne kadar “Vicdansız muallim” tabirini kullanmış ve ondan çok rahatsız olmuşsa da, bilâhare onu affedip hakkını helal ettiğini söylerler. Hatta bu adam 1957 seçimlerinde D.P’den meb’us adaylığını koyduğu zaman, bazı Nur talebeleri onun aleyhinde çalışmalarını da Hz. Üstâd’ın men ettiğine Ispartalı Nur talebeleri şehadet ederler. A.B.}
ziyadesiyle rahatsız olmuş, müftüyü bu hareketinden ikaz etmek üzere oldukça sert iki ihtarname kendisine yollamıştı.
Birinci İhtarı: (Bu ihtarname bilâhare, ehemmiyetine binaen yirmisekizinci mektubun gayr-ı münteşir olan dördüncü mes’elesinin üçüncü noktası olarak kaydedilmiştir.)
“Hem acınacak, hem çok teessüf edilecek bir mesele: Garaibdendir ki; bir zat, ehl-i ilim iken, bize karşı muaveneti ve bize hücum edenlere karşı müdafaası vazife-i diniyesi iken, tama’ yüzünden ve vehim ve korkaklık sebebiyle, sonra evlâda şefkati -fakat meş’um bir şefkati- cihetiyle bana karşı zendekanın hücumunu teshil etti. Belki bilmiyerek nüfûzumu kırmak perdesi altında Sözler namındaki Envar-ı Kur’âniye’nin kıymetini
Evet, adı geçen muallimin Barla’ya yeleştirilmesinden sonra, aynı muallim ilk başta Hazret-i Üstâd’a dost ve talebe şeklinde yaklaştı. Fakat bir müddet sonra, birdenbire Üstâd’ın aleyhinde çalışmaları aleniyete çıktı. MİT hesabına Üstâd’ın tüm hareketlerini raporlamaya başladı. Habbeyi kubbe gösteren, yalan ve iftira dolu ihbarlarda bulundu. Bu da yetmemiş gibi Üstâd’a karşı Türk milliyetçiliğini köy halkına ve gençlerine aşılamak behanesiyle güya Bediüzzamana karşı rekabet diye “Türk Yurdu” ismi altında bir fesad ocağını, gizli talimatlar gereğince açtı. Bu fesad ocağında, Bediüzzaman’ın aleyhine iftiralı yalanlar düzmeye başladı. Bu muallimin babası da Eğridir müftüsü idi. Oğlu tarafından ve oğlunun köye kasd-ı mahsusla yerleştirenler cânibinden kandırılmış ve aldatılmıştı. Önceleri bu zat da Bediüzzaman’ın en sadık talebelerinden olan Hakkı Tığlı Efendi vasıtasıyla Hazret-i Üstâd’a karşı çok takdirkârlık ve dostluk içindeydi. Bilâhare oğlunun söylediklerine inanarak, Bediüzzaman’dan teberri etti, oğlunu desteklemeye başladı. Hatta aynı zat, Üstâd’ın imamlık ve vaizlik belgelerini tasdik edeceğim diye va’detmişken; tasdik etmek şöyle dursun, Üstâd’ın aleyhine ileri geri konuşmaya başlamıştı. Böylece Eğridir kaymakamı, müftüsü ve muallim Tevfik Tığlı ve Barla nahiye müdürü iş birliği içinde, Üstâd’ın aleyhinde çalışma içine girmişlerdi. Hazret-i Üstâd, köydeki adı geçen muallim hadisesinden çok müteessirdi. Bilhassa müftünün davranışından ve oğlunun münafıkane hareketinden
{Hazret-i Üstâd, o zamanki muallim Tevfik Tığlı için her ne kadar “Vicdansız muallim” tabirini kullanmış ve ondan çok rahatsız olmuşsa da, bilâhare onu affedip hakkını helal ettiğini söylerler. Hatta bu adam 1957 seçimlerinde D.P’den meb’us adaylığını koyduğu zaman, bazı Nur talebeleri onun aleyhinde çalışmalarını da Hz. Üstâd’ın men ettiğine Ispartalı Nur talebeleri şehadet ederler. A.B.}
ziyadesiyle rahatsız olmuş, müftüyü bu hareketinden ikaz etmek üzere oldukça sert iki ihtarname kendisine yollamıştı.
Birinci İhtarı: (Bu ihtarname bilâhare, ehemmiyetine binaen yirmisekizinci mektubun gayr-ı münteşir olan dördüncü mes’elesinin üçüncü noktası olarak kaydedilmiştir.)
“Hem acınacak, hem çok teessüf edilecek bir mesele: Garaibdendir ki; bir zat, ehl-i ilim iken, bize karşı muaveneti ve bize hücum edenlere karşı müdafaası vazife-i diniyesi iken, tama’ yüzünden ve vehim ve korkaklık sebebiyle, sonra evlâda şefkati -fakat meş’um bir şefkati- cihetiyle bana karşı zendekanın hücumunu teshil etti. Belki bilmiyerek nüfûzumu kırmak perdesi altında Sözler namındaki Envar-ı Kur’âniye’nin kıymetini
Yükleniyor...