mümanaatsız icra etmekti. Evet bunların gayeleri münhasıran bunlardan ibaretti.

Fakat milyonlarla defa heyhat!.. Hazret-i Bediüzzaman, yüce dağlar gibi dik ve vakur olan başını hiç bir vakit eğmedi, eğmeye tenezzül etmedi, teslim olmadı. Vahşice olan zulümlerini, dinsizliklerini her vesileyle yüzlerine çarptı. İmanından, dininden, vicdanından zerrece taviz vermedi. Allah’a dayandı, ona tevekkül etti.. Ve imanıyla Allah’ın hikmetlerine i’timat etti. Yirmi sekiz sene zulüm, eza ve cefalarına göğüs gerdi. Her belâyı, her musibeti gülerek karşıladı. Başındaki sarığını, sırtındaki cübbesini, ayağındaki şalvarını çıkarmadı, indirmedi. İzzet-i imaniyyesinden, ilmî vakarından bir zerre dahi feda etmedi. Sünnet-i seniyye yolundan bir saniye dahi şaşmadı. Müfsit zındık komitelerinin Bediüzzaman hakkında takib ettikleri o iki gaye ve maksadların gibi, tüm plan ve projelerini hakikat noktasında, ilim meydanında tar ü mar etti. Onların güvendikleri ve en akıllı zannettikleri Avrupa’nın dinsiz ve materyalist felsefesini ve feylosoflarını ilmen, aklen hayvandan yüz derece aşağı düşürdü. Hakikat ve ilim meydanında bütün dünya kâfirlerini dize getirdi. İman kal’asını korumaya muvaffak oldu ve hakeza!.. Evet onun sayılan bu hizmetlerinin şahitleri olan Risale-i Nur eserleri ve sadık nur talebeleri meydandadır.

İşte, Üstâd Bediüzzaman Said-i Nursi’nin Barla hayatı, hususiyle 1929’dan sonraki hayatının elemli, musibetli ve sıkıntılı olan hal ve durumunu şu fezleke ile bağladıktan sonra; cereyan eden hadiselerin teferruatına da bakmaya çalışacağız. Ama maalesef hadiseleri tam olarak, tarihi sırasına göre kaydetmek zor olacaktır. Çünki bir hikmete binaen yazılan risale ve mektupların hiç birisine tarih konulmadığından, hangisi hangisinden evvel ve sonra olduğu hakkında çoğu zaman kesin bir kanaata varmak mümkin olmamaktadır. Dolayısıyla o hadiseleri dile getiren risalelerin tarihsiz olmaları sebebiyle, hadiselerin de tarih sırasına göre konulması her zaman mümkin olmuyor. Ancak buna rağmen risalelerin te’lif sıralarını bulmak için uyguluyacağımız usul gibi, bazı karine ve emarelerle cereyan etmiş hadiselerin tarih sıralamasını bulmak için bazı ip uçları bulunabileceğini de söyliyebiliriz. şöyle ki:

Meselâ,1928’de çıkan menfiler hakkındaki af kanunu ve geri memleketlerine iadelerine dair olan kanun ile herkesten önce Bediüzzamanın serbest bırakılması lâzım gelirken, bu serbestliğin verilmemesi üzerine: “Neden serbestlik belgesi için müracaat etmiyorsun?” diyen dost ve talebelerine verdiği cevabta: “... Dört senedir buradayım...”

{Mektubat, Sözler Yayınevi, s: 49.}



ifadesiyle 1930’a kadar kendisine karşı uygulanan tarassud ve nezaretlerin devam ettiğini göstermekle beraber; bu hadiseyi biraz daha dile getiren on üçüncü mektupta ise; o tarihe kadar henüz ufak-tefek bazı ilişmeler ve onun hususî mescidine ve ezanına dokunmalar vaki’



Yükleniyor...