karşı ağızlarına tokmak gibi ilmî bir şamar olarak vurmuş ve kapatmıştı.Az üstte temas ettiğimiz 1928’de çıkan af kanununda Hazret-i Üstâd müstesna bırakıldığı gibi, 28 Temmuz 1933 yılında çıkan ikinci ve umumi bir af kanunu da ona yine isabet etmiyordu. Üstâd yine müstesna idi. En canî kimseler bile bu umumi af kanunundan yararlanırken, Hazret-i Bediüzzaman bunun dışında idi.

Üstâd’ın bazı dostları ve talebeleri hatta resmi bazı zatlar, çıkan bu yeni umumi af ve önceki af münasebetiyle: “Neden vesika için müracaat etmiyorsun?” Yani çıkan af kanunundan yararlanarak serbestlik belgesini almak için neden baş vurmuyorsun?” şeklindeki istifham ve istifsarlara karşı, Hazret-i Üstâd özetle: “Ben ehl-i dünyanın mahkûmu değilim. Çünki hiç bir şeylerine karışmadım. Bilâkis onlara yardım edecek davranışlarda bulundum. Beni zulmen haksız yere nefyettiler. Nefyettiler ne ise de, diğer umum menfiler usulü ve kanunu ile benimle muamele yapmadılar. Beni özel muamelelere tabi’ tuttular. Öyle ise, benim bu durumda onlara müracaatım demek, zulümlerini, haksızlıklarını okşamak ve onlara dalkavukluk etmek demektir. Hem bana karşı yapılan bu bed muameleler, benim din âlimi olmam hasebiyledir. O ise, bu muameleler o durum da bir zendeka hesabına olmuş oluyordu. Öyle ise, benim onlara müracaat etmemle, zındıklık mesleğini okşamak ve dinden (Bin Kere Haşa) pişmanlık göstermek demektir.” diye az üstte isimleri yazılan risalelerde tafsilâtiyla cevabları mevcuttur.

İki Gaye İçin Tazyik

Evet, Hz. Üstâd’ın da kaydettigi gibi, gerçekten ehl-i dünyanın Hazret-i Üstâd Bediüzzaman’ı maddeten, gayet sebebsiz bir şekilde sıkıştırmalarının iki gayesi vardı.

Birincisi: O katmerli zulümlere, o vahşiyane bed muamelelere, o zındıkça uygulamalara karşı Bediüzzaman’ın da, mazlum olan Menemen hadisesinde olduğu gibi, maddi topuza el atıp karşı koymasını ve bir hadise çıkarmasını te’min

etmeye ma’tuftu. Ta ki, Türkiye’de dinin ve hakikatlerinin son hâmisi ve bekçisi ve son ışığı olan Bediüzzaman’ı ve talebelerini de o bahane ile imha etsinler, artık karşılarında hiç bir engel kalmasın...

İkinci gayeleri: Birinci gayedeki maksat te’min edilmezse; kendisini tazyiklerle, vicdansızca keyfî muamelelerle sıkıştıra sıkıştıra, sabrını tüketip kendilerine dahalete mecbur eylemek.. ve onu da bazı biçare ulema namı altındaki hocalar gibi saç sakal metruş, Londra papazlarının giydikleri serpuşu başına koydurup ve sütre pantolon giydirerek teslim almaktı.. Ve artık ondan sonra istedikleri her fıskı, her dinsizliği gayet serbestçe ve

Yükleniyor...