Tahiri Ağabey’den Hafız Ali Hakkında Bir Hatıra Daha

“Üstâdımız Kastamonu’ya gittikten sonra yazdığı risale, mektup vesaire ne varsa, adres olarak Bedreli Santral Sabri Efendi’ye teslim edilmek üzere Eğridir’deki Çilingir Ali Efendi adresine gelirdi. Santral Sabri Efendi de, onları alır o gece yazar, ferdası gün, İslâm köylü Hafız Ali Efendi’ye ulaştırırdı. Buradan da sair yerlerdeki Nur talebelerine ulaştırılırdı. Santral Sabri Efendi, insan hali bazen geç kaldığında; Hafız Ali Efendi evinin damına çıkar, yüzünü Bedre’ye doğru çevirir ve şöyle bağırırdı: “Keçel-i keçeli, indallah mes’ulsun!..

Daha bu hatıralar gibi merhum Hafız Ali’nin ihlâs, samimiyet, sadakat ve velâyetinin alâmetleri olan hadiseler saymakla bitmez.

Merhum Hafız Ali Efendi, 17 Mart 1944 senesinde, Denizli hapishanesinde hem gurbet diyarı, hem din için, Kur’ân için mahpusluğu sırasında zehirlenerek şehiden vefat hadisesini tafsilâtlı olarak zaman ve tarihi sırasında kaydetmeye çalışacağımızdan; şimdi burada onun, Üstâd Hazretleri Barla Hayatı sırasında Üstâdına ve Risale-i Nurlar’a karşı duyduğu samimi kanaat ve telâkkilerinden yazılı bir iki nümûne arzedeceğiz. Kendisinden gelen, yani Üstâdı hakkında şifahi hatıralar maalesef bize ulaşmış değildir. Fakat yazılı takriz fıkraları çoktur.

Birinci nümune: Üstâdına bedelen (On sene sonra) şehid olacağını

{Hafız Ali'nin bu mektubunu 1934 yılıiçinde yazmış olduğunu kuvvetli ihtimal ile düşünüyoruz.Şehitliği ise,1944'dür.A.B.}



bildiren fıkrasından:

“Eyyühel-Üstâd-ül muhterem!

Hayatımın her safhasından kıymetli ve o hayatı pervane misal bir emrinin infazına ateşte yakmaya her an hazır olduğum kıymetli Üstâd’ım!

Evet, değil böyle hakikat uğrunda, hatta bu kıymetli hediyeyi ihsan eden padişah-ı zişan için o hediyeyi sarfetmekte tereddüt edilmez. Öyle de Üstâdım, bize emanet olarak ve ne zaman alınacağı meçhul olan hayatın ve her zaman emrine âmâde ve hazır olduğum Cenab-ı Mün’imin o emanet üzerine ne gibi emri vaki’ olsa, İnşaallah bila-tereddüt emanetini iadeye hazırız. Madem, siz o padişahı-i bizevalin kurbiyet-i ilâhiyyesinde aynı emrini tebliğe me’mur bulunuyorsunuz. Öyle ise, hem mübarek sözünüz hak ve aynı rahmettir.. Hem efendim bahçivan-misal fidanları büyütmek üzere hayvanat-ı muzırranın taarruzundan bir an evvel kurtarmak için aşağı dallar kesilir ki, ta yükselsin.. O fidanların hiç bir cihette hakları yoktur ki, bunu tımar eden ve hayatımıza sebep olan, bizi bazen rencide ediyor diyemezler. Zira hal-i asıllarıyla kalsa idiler, bir muzır hayvan dahi koparacaktı ve topraktaki kökü de tefessüh edecekti, yok olacaktı.


Yükleniyor...