gördüğü samimî ihlâs ve safveti misal vererek tüm Nur talebelerinin onun gibi olmalarını istemiş ve Nur talebelerine onun ihlâs ve samimiyetini nümüne-i iktida göstermiştir.

Hazret-i Üstâd, Hafız Ali’nin ihlâsını nümûne olarak gösterdiği mektubunda şunlan kaydeder:

“...Kardeşlerimizden İslam köylü Hafız Ali Efendi, kendisine rakib olacak diğer bir kardeşimiz hakkında gösterdiği hiss-i uhuvveti çok kıymettar gördüğüm için size beyan ediyorum:

O zat yanıma geldi: “Ötekinin hattı kendisinin hattından iyi olduğunu söyledim. O daha çok hizmet eder” dedim. Baktım ki: Hafız Ali Kemal-i samimiyet ve ihlâs ile, onun tefevvuku ile iftihar etti, telezzüz eyledi. Hem Üstâdının nazar-ı muhabbetini celbettiği için memnun oldu. Onun kalbine dikkat ettim; gösteriş değil, samimi olduğunu hissettim. Cenab-ı Hakk’a şükrettim ki, kardeşlerim içinde bu âlî hissi taşıyanlar var. İnşaallah bu his büyük hizmet görecek. Elhamdülillah yavaş yavaş o his civarımızdaki kardeşlere sirayet ediyor...”

{Nurs Yolu,s:91-92.}





Hazret-i Üstâd’ın bu tahsinkâr ifade ve beyanları münasebetiyle; Hafız Ali Efendi hakkında Tâhirî Ağabey’den çok defa duymuş olduğum bir hatırasını burada nakletmek istiyorum: “Hüsrev Ağabey, Isparta’da Gül Fabrikası heyetini teşkil ederek, İslâm Köyü’ndeki Nur fabrikası tarzında çalışmaya başladıktan sonra; Isparta civarındaki umum talebelerin çalışma nizamını kendisine bağlamak ve kendisinin direktifleri istikametinde hizmet hareketlerini idare etmek istiyordu. Hafız Ali Efendi onun bu halini uygun bulmamaktaydı. Dolayısıyla bir rekabet meselesi mevzu-u bahis olmuştu. Hazret-i Üstâd Kastamonu’da olduğu halde, bu hali hissediyor ve bazı mektuplarında işaretlerle ihsas ediyordu. Rekabet ve ikilik istemiyor, birlik ve beraberlik, ihlâs ve vifak içinde rekabet istiyordu. Tâbii bu durumda, Hüsrev Ağabey’in hususî meşrebi, hali ve yaşayışı itibariyle, gelip de Hafız Ali’ye iktida etmesi mümkin değildi.

Bunun üzerine, Hafız Ali Efendi beni çağırdı. “Kardeşim gel Isparta’ya gideceğiz.” dedi.. Ve bütün yazı malzemelerini, kâğıtları, mürekkepleri ne varsa hepsini topladık ve ikimiz geceleyin onları yanımıza alarak doğruca Isparta’ya, Hüsrev Ağabey’in evine gittik. Hafız Ali Efendi ondan hem kıdemli hemde yaşlı olduğu halde, kalktı onun elini öptü. Ben de öptüm ve bütün yazı malzemelerini kendisine teslim ederek: “Artık sizin emrinizdeyiz” dedik. Böylece Hafız Ali, ihlâs ve samimiyetteki yüksek derecesini bir daha göstermiş oldu. Üstâdımız da bu hadiseye fevkalâde memnun olmuş ve tebrik etmişti.

Yükleniyor...