İşte merhum emekli yüzbaşı Re’fet Bey’in Risale-i Nur ve Üstâd’ı Bediüzzaman Said-i Nursî hakkındaki duygularını ve takdir hislerini dile getiren yazılı takrizli mektuplarından bir iki nümune:
“Bu defa Süleyman vasıtasıyla Yirmibeşinci Söz’ü, tashih olmak üzere huzur-u âlinize takdim ediyorum “İ’caz-ı Kur’ân” el-hak bir şaheserdir. İhtiva ettiği hayret-bahş hakaik itibariyle, âsar-ı aliyenizin en mühimmidir. Mu’cizat-ı Ahmediye’yi de okudum. Çok mükemmel ve ruha ulviyet ve inkişaf bahşeden çok kıymettar bir eserdir. şu kadar ki, Mu’cizat-ı Ahmediye’nin en büyüğü Kur’ân-ı Mu’ciz-ül-Beyan olduğuna göre; İ’caz-ı Kur’ân’ın ruhumda husule getirdiği tebeddülât ve münderecatından ettiğim istifade çok azimdir. Bu eserinizle ayet-i celilesinin muhtevî olduğu şümullü ve pek azametli maani-i ulviye ispat edilmiş oluyor. Bugünkü terakkiyat-ı medeniye ve ihtıraat-ı beşeriyeyi kendi mahsulât-ı fikriyeleri addeden ve bir hazine-i hakaik olan Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyan’ı mühmel bırakarak Avrupa’dan ilim ve irfan dilenciliği yapan ve akıllı geçinen gafiller; beşerin dünyevî ve uhrevî saadetini te’min edecek maaliyat ve desatir-i muazzama ile memlu bulunan bu âsâr-ı muhteşemeyi bir nazar-ı insaf ve bir teyakkuz-u arifane ile mütalâa etselerdi, dalmış oldukları hab-ı gafletten pek çabuk uyanacaklardı. Fakat heyhat!.. Bizler arpa ambarı içinde açlıktan ölen tavuklara benzeriz. Elimizde bir mecmua-i hakaik dururken, ona karşı göz yumar ve başkalarından istiane ederiz.
İ’câz-ı Kur’ân’ın yüksekliği hakkında ne yazsam azdır. Kalemim onu tavsiften acizdir. Kudret-i kalemiyem olsaydı, hakkını vermeye çalışırdım. Olmadığı için acizane olarak sözümü kesiyorum. Kemal-i hürmetle ellerinizden öper, hizmet-i Kur’âniye’de sabit olmam hakkındaki duanızı taleb ve istirham ederim efendim.
Re’fet”
{İlk baskı Barla Lahikası,Envar Neşriyat,s:48.}
Merhum Yüzbaşı Re’fet Bey’in şifahî Hatıraları:
Bu hatıraların bir kısmı Bediüzzaman Hazretleri’nin 1920’lerde İstanbul’daki hayatına ait olup o kısımda kaydedilmiştir. Barla ve Isparta hayatıyla ilgili olanlarından bazı bölümlerini burada kaydedeceğiz. Merhum şöyle der:
“1930 yıllarında Isparta’da şube reisi olan eniştemin yanında bulunuyordum. Hergün kütübhaneye gidiyordum. Bir gün kütübhanedeki me’murlar, âlimler mevzuunda konuşurken, söz Bediüzzaman’dan açılmıştı. Memur arkadaş, Bediüzzaman Hoca Efendi’nin Barla Nahiyesi’nde olduğunu
“Bu defa Süleyman vasıtasıyla Yirmibeşinci Söz’ü, tashih olmak üzere huzur-u âlinize takdim ediyorum “İ’caz-ı Kur’ân” el-hak bir şaheserdir. İhtiva ettiği hayret-bahş hakaik itibariyle, âsar-ı aliyenizin en mühimmidir. Mu’cizat-ı Ahmediye’yi de okudum. Çok mükemmel ve ruha ulviyet ve inkişaf bahşeden çok kıymettar bir eserdir. şu kadar ki, Mu’cizat-ı Ahmediye’nin en büyüğü Kur’ân-ı Mu’ciz-ül-Beyan olduğuna göre; İ’caz-ı Kur’ân’ın ruhumda husule getirdiği tebeddülât ve münderecatından ettiğim istifade çok azimdir. Bu eserinizle ayet-i celilesinin muhtevî olduğu şümullü ve pek azametli maani-i ulviye ispat edilmiş oluyor. Bugünkü terakkiyat-ı medeniye ve ihtıraat-ı beşeriyeyi kendi mahsulât-ı fikriyeleri addeden ve bir hazine-i hakaik olan Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyan’ı mühmel bırakarak Avrupa’dan ilim ve irfan dilenciliği yapan ve akıllı geçinen gafiller; beşerin dünyevî ve uhrevî saadetini te’min edecek maaliyat ve desatir-i muazzama ile memlu bulunan bu âsâr-ı muhteşemeyi bir nazar-ı insaf ve bir teyakkuz-u arifane ile mütalâa etselerdi, dalmış oldukları hab-ı gafletten pek çabuk uyanacaklardı. Fakat heyhat!.. Bizler arpa ambarı içinde açlıktan ölen tavuklara benzeriz. Elimizde bir mecmua-i hakaik dururken, ona karşı göz yumar ve başkalarından istiane ederiz.
İ’câz-ı Kur’ân’ın yüksekliği hakkında ne yazsam azdır. Kalemim onu tavsiften acizdir. Kudret-i kalemiyem olsaydı, hakkını vermeye çalışırdım. Olmadığı için acizane olarak sözümü kesiyorum. Kemal-i hürmetle ellerinizden öper, hizmet-i Kur’âniye’de sabit olmam hakkındaki duanızı taleb ve istirham ederim efendim.
Re’fet”
{İlk baskı Barla Lahikası,Envar Neşriyat,s:48.}
Merhum Yüzbaşı Re’fet Bey’in şifahî Hatıraları:
Bu hatıraların bir kısmı Bediüzzaman Hazretleri’nin 1920’lerde İstanbul’daki hayatına ait olup o kısımda kaydedilmiştir. Barla ve Isparta hayatıyla ilgili olanlarından bazı bölümlerini burada kaydedeceğiz. Merhum şöyle der:
“1930 yıllarında Isparta’da şube reisi olan eniştemin yanında bulunuyordum. Hergün kütübhaneye gidiyordum. Bir gün kütübhanedeki me’murlar, âlimler mevzuunda konuşurken, söz Bediüzzaman’dan açılmıştı. Memur arkadaş, Bediüzzaman Hoca Efendi’nin Barla Nahiyesi’nde olduğunu
Yükleniyor...