Hazret-i Üstâd Eskişehir mahkeme müdafaasında bir kaç kez dile getirmiştir.

{Barla Lahikası,Envar,s:80.}



Bu acib hadiseyi tarihi sırasında tekrar ele almak niyetiyle burada bu işaretle iktifa ediyoruz.

İşte bu ehl-i kalb, velî, büyük insan alî-cenab asker merhum binbaşı Asım Bey’in Risale-i Nur ve Üstâd’ı Bediüzzaman hakkındaki telâkkî ve ihtisaslarından bir iki nümûne:

1- “Üstâdımı bu fakire lütuf ve kereminden ihsan buyuran kadîr-i mutlak, ezel ve ebed sultanı Cenab-ı Hayy-ı Layemut Hazretleri’ne her dakikada yüzbinlerce hamd ve şükür etsem -ki ediyorum- yine yüzbinde bir borcumu ifa edemem. Lehül-hamdü vel minnet, haza min fadli rabbi!..

Pür-taksir olan bu fakir, bilâ-fasıla otuz dört sene olan hayat-ı askeriyemde muktaza-i beşeriyet, az çok ma’siyet, fırtına ve dalgalarına tutulmuş, vazife-i diniye-i uhreviye ve ubudiyet ciheti pek çok noksan kalmış ve hab-ı gaflet perdesine bürünmekle imrar-ı hayat etmiş olduğumu şimdi anlıyorum... Ve kusurlu geçmiş zamanlarıma pişman ve nâdim olup, evvelki güldüklerime şimdi ağlıyorum. Bu da siz Üstâdıma ve Risalelerimize kavuşmakla hasıl olmuştur, ki yüzbinlerce şükür Cenab-ı Hak sizi bu fakire ihsan buyurdu.

Dört sene evvel Burdur’a geldiğimde, kardeşimiz şeyh Muhammed Efendi’nin delâlet ve tavassutu ile muhabereye başlanmış ve binnetice hikmet-resan ve nur-efşan ve müşkil-küşa ve kâinatın muamma-i tılsımını açan anahtarları bu fakirin eline veren, yine o Risalelerdir. İşte o baha takdir edilemiyen o anahtarlar, öyle mücevherat ve pırlanta elmaslardır ki, ne diyeyim.. iktidarsızlığımdan lisanım ve kalemim tercümanı olamıyor, aciz kalıyor. şeriat, hakikat ve ma’rifet hazine ve definelerini küşad edecek ve eden ancak ve ancak bu Nur Risale-i şerifeleridir...”

{Barla Lahikası,Envar,s:63.}





2- “Üstâd-ı Ekremim!

Bu kere ikmaline muvaffak olabildiğim üç risale-i şerife ki, “24, 29, 31. Mektub’un Beşinci Lem’a’sı, ‘Mirkat-i Sünnet’ risaleleri beray-i tashih menzur-u Üstâdanelerine buyurulmak üzere takdim edildi. Risale-i şerifelerin cümlesi birer hakikat nuru fışkıran, birer gülistan-ı cihandır. Hele Otuzbirinci Mektub’un lem’aları ki ‘Minhac-ı Sünnet’ ve gerekse, ‘Tiryak u maraz-il bid’at’olan ‘Mirkat-üs-Sünnet’ okunmaya doyulmaz. Okundukça hissedilen mânevî sürûr ve füyuzatın had ve hududu bulunmaz bir umman-ı feyizdir. Bazı cümleler oluyor ki; namazdan evvel ve sonra fakirhaneye gelen ihvana müteaddit defalar okuyup feyizleniyoruz. Hele Giritli Hasan Efendi

{Bu zat Hazret-iÜstâd ile Burdur'da ahiret kardeşliği akdetmiş,ehl-i kalb mübarek bir insandır.A.B.}



göz yaşlarından kendisini alamıyor. Malûm-u Üstâdaneleri, kendisi Kadirî şeyhidir. Zat-ı Üstâdanelerine ve bahusus Gavs-ül a’zam şeyh-i Geylanî Hazretleri’ne merbutiyet ve muhabbeti derece-i nihayettedir...”

{Aynı eser,s:68.}





Yükleniyor...