Ulemaca sırf naklî olan haşri ve neşri, gayet kuvvetli ve kat’i delâil-i akliye ile ispat etmiştir. Onunla çokların imanını kurtarmıştır.
Ayetinin sırrıyla diyebilirim ki: Risale-i Nur bir kamer-i ma’rifettir ki; şems-i hakikat olan Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın nurunu istifaza eylemiş ki olan meşhur kaziye-i felekiyeye masadak olmuştur. Hem diyebilirim ki; Üstâdım Kur’ân hakkında bir kamer hükmünde olup, Sema-i Risaletin şemsi olan Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’dan nuru istifade edip, Risale-i Nur şeklinde tezahür etmiş.
Üstâdım, başkalarında nadiren bulunan mümtaz hasletlerinden, zâhiri tavrının pek fevkinde bir vaziyet gösteriyor. Zahir hale bakılırsa, ilm-i hali bilmiyor gibi görünür. Birden bakarsın bir derya kesiliyor. Me’zun olduğu miktarı ve Resul-ü Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’dan istifade derecesi nisbetinde söyler. Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’dan cihet-i istifadesi olmadığı vakitlerde, yeni ay gibi mahviyet gösterir. Ben de nur yok, kıymet yok der. Bu hasleti de tam tevazu dur.. hadisiyle tam âmil olmasıdır.
İşte bu haslet icabatındandır ki; bizim gibi talebelerinden bazı mesail-i ilmiyede muhalefet bulunsa, onların sözlerini, içinde arar. Hak bulduğu vakit; tamam-ı tevazu’ ile ve lezzetle kabul ederek teslim eder. Maşaallah der: “Siz benden daha iyi bildiniz. Allah razı olsun” der. Hak ve hakikatı, nefsin gurur ve enaniyetine daima tercih eder. Hatta ben bazı mes’elelerde muhalefet ediyordum. Bana karşı gayet mültefit, memnunane bir tavır alır.. Eğer yanlış yapsam, güzelce damarıma dokunmıyarak beni ikaz eder. Eğer güzel bir şey söylemiş isem, çok memnun olur.
Üstâdım bilhassa hikmet-i hakikiye fenninde, yani hikmet-i şeriat ve İslâmiyet noktasında pek harikadır.. Ve hikmet-i beşeriyede dahi çok ilerdedir. Hatta o ilimde Eflatun ve İbn-i Sina’yı geçmiş diyebilirim...
Sünûhat isminde bir risalesinde gördüm ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm âlem-i manada bir medresede, ona ders verdiğini görmüş. O ders-i mâneviyeye binaen İşarat’ül İ’câz namındaki harika tefsiri yazmış.
{İşarat-ü1 İ'caz,Sünû risalesinden çok evvel yazıldığı gibi için,Sünûhat'taki o rü'ya bu hadisede olmaması lâzımdır.Lâkin küçüklüğünde görmüş olduğu rü'ya üzerine feyiz ve nurlarla coşan kalb ve ruhunun ve bilâhare Van'da İngili Müstemlekât Nâzırı'nın verdiği beyanatı üzerine galeyana gelen hamiyet ve gayreti neticesi olarak İşarat-ü1 İ'caz'ı yazdığı kesindir.}
Bana bir gün dedi ki:
“Harb-i umumi hadisat ve netaicleri mani’ olmasa idi, ışarat-ül ı’cazı, Allah’ın tevfiki ve izni ile altmış cild yazacaktım. ınşaallah Risale-i Nur ahîren o mutasavver harika tefsirin yerini tutacak”
Ayetinin sırrıyla diyebilirim ki: Risale-i Nur bir kamer-i ma’rifettir ki; şems-i hakikat olan Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın nurunu istifaza eylemiş ki olan meşhur kaziye-i felekiyeye masadak olmuştur. Hem diyebilirim ki; Üstâdım Kur’ân hakkında bir kamer hükmünde olup, Sema-i Risaletin şemsi olan Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’dan nuru istifade edip, Risale-i Nur şeklinde tezahür etmiş.
Üstâdım, başkalarında nadiren bulunan mümtaz hasletlerinden, zâhiri tavrının pek fevkinde bir vaziyet gösteriyor. Zahir hale bakılırsa, ilm-i hali bilmiyor gibi görünür. Birden bakarsın bir derya kesiliyor. Me’zun olduğu miktarı ve Resul-ü Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’dan istifade derecesi nisbetinde söyler. Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’dan cihet-i istifadesi olmadığı vakitlerde, yeni ay gibi mahviyet gösterir. Ben de nur yok, kıymet yok der. Bu hasleti de tam tevazu dur.. hadisiyle tam âmil olmasıdır.
İşte bu haslet icabatındandır ki; bizim gibi talebelerinden bazı mesail-i ilmiyede muhalefet bulunsa, onların sözlerini, içinde arar. Hak bulduğu vakit; tamam-ı tevazu’ ile ve lezzetle kabul ederek teslim eder. Maşaallah der: “Siz benden daha iyi bildiniz. Allah razı olsun” der. Hak ve hakikatı, nefsin gurur ve enaniyetine daima tercih eder. Hatta ben bazı mes’elelerde muhalefet ediyordum. Bana karşı gayet mültefit, memnunane bir tavır alır.. Eğer yanlış yapsam, güzelce damarıma dokunmıyarak beni ikaz eder. Eğer güzel bir şey söylemiş isem, çok memnun olur.
Üstâdım bilhassa hikmet-i hakikiye fenninde, yani hikmet-i şeriat ve İslâmiyet noktasında pek harikadır.. Ve hikmet-i beşeriyede dahi çok ilerdedir. Hatta o ilimde Eflatun ve İbn-i Sina’yı geçmiş diyebilirim...
Sünûhat isminde bir risalesinde gördüm ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm âlem-i manada bir medresede, ona ders verdiğini görmüş. O ders-i mâneviyeye binaen İşarat’ül İ’câz namındaki harika tefsiri yazmış.
{İşarat-ü1 İ'caz,Sünû risalesinden çok evvel yazıldığı gibi için,Sünûhat'taki o rü'ya bu hadisede olmaması lâzımdır.Lâkin küçüklüğünde görmüş olduğu rü'ya üzerine feyiz ve nurlarla coşan kalb ve ruhunun ve bilâhare Van'da İngili Müstemlekât Nâzırı'nın verdiği beyanatı üzerine galeyana gelen hamiyet ve gayreti neticesi olarak İşarat-ü1 İ'caz'ı yazdığı kesindir.}
Bana bir gün dedi ki:
“Harb-i umumi hadisat ve netaicleri mani’ olmasa idi, ışarat-ül ı’cazı, Allah’ın tevfiki ve izni ile altmış cild yazacaktım. ınşaallah Risale-i Nur ahîren o mutasavver harika tefsirin yerini tutacak”
Yükleniyor...