göstererek: “Üstâdımız Barla’ya geldikten sonra, hemen her gün şuralara çıkar, akşamleyin evine dönerdi. Hatta diyebilirim ki: Barla’nın şu gördüğünüz hiç bir dağ ve tepesinin, dere ve bayırının, bağ ve bahçelerinin bir karış yeri yoktur ki, Üstâdımızın mübarek ayakları değmemiş olsun. En sarp ve dik kayalıklara da çıkar, zirvesinde oturur, afakı seyreder, tefekkür ederdi.” diye konuşmuştu.
Merhum Sıddık Süleyman’ın bu hükmünü te’yid eden Mustafa Sungur Ağabey’in de şu rivayetidir: “Üstâd’ımız bir gün Barla’daki dağ ve tepeleri bize göstererek: “Ben Barla’da iken, gençlik zamanımda bu dağ ve dereleri gezer dolaşırdım. En sarp kayalıklara bile çıkardım” mealinde buyurmuşlardı dedi.
Dünyada Olup Bitenler
(Hazret-i Üstâd Van’dan alınıp Barla’ya getirildiği günden, ayrıldığı güne kadar Dünyada ve Türkiye’de olup bitenler)
Hazret-i Üstâd Bediüzzaman, Barla’ya sürgün gönderildiği seneler, Türkiye’de dinsizlik rejimini yerleştirmek için, çoktan beri plân kurup pusuda fırsat bekliyen gizli zındık komiteler; yeni hükûmetin, “hilâfetin ilgası ve lâdinî Cumhuriyet prensibini benimsemesi” gibi inkılablı hareketlerini, kendi plân ve projelerine müsaid ve esnek bularak, fırsat ganimeti ve müsaid zemin addederek zehirlerini kusmaya başladılar. Başta İslâm dininin kök ve temelleri olan imanın erkânına karşı gazete ve kitaplarla alenî olarak hücuma geçtiler. O zamanki hükûmet, buna da fikir ve vicdan hürriyeti diyordu... Kimisi haşri inkâr, kimisi melaike ve cinlerin vücudunu inkâr, kimisi Hazret-i Muhammed’in (A.S.M.) peygamberliğini tezyif, kimisi Arap düşmanlığı altında Kur’ân-ı Azimüşşan için, haşa çöl kanunu diye inkâr ve tezyif şeklinde meydana çıktılar. Lâdinî cumhuriyetin, onların zehirli fikirlerine, açık ve esnek kanunlarında, fikir ve vicdan hürriyyeti namı altındaki hükümlerine dayanarak, serbest zehir saçtılar. Halbuki bunları yapanlar, güya bir kaç sene önce İslâm dini müdafii olan Osmanlı ve Türk idiler. Lâkin hükümeti idare edenlerin içinde bile, bu gizli zındık komitelerin adamları, belki Türkiye’deki gizli şubelerinin reisleri de var idi. Böylece bir taraftan Meclis’ten çıkan esnek kanunlara, bir taraftan da hükûmette mühim mevkiler işgal etmiş adamlarına sırtlarını dayayarak, zehirler saçmaya, açıktan açığa gazete ve kitaplarla küfrî olan fikriyatlarını yaymaya başladılar.
İşte Üstâd Bediüzzaman, bu dinsiz, zındık komitelerin bütün plân ve desiselerinin kökünü kazıyacak şekilde, Kur’ân’dan aldığı küllî ilham şu’leleri ile; akıl, mantık ve hikmet meydanında eserler vücuda getirdi. Barla’da hiç bir zaman boş durmadı. Mütemadiyen imanın erkânını tahkim edecek ilmî
Merhum Sıddık Süleyman’ın bu hükmünü te’yid eden Mustafa Sungur Ağabey’in de şu rivayetidir: “Üstâd’ımız bir gün Barla’daki dağ ve tepeleri bize göstererek: “Ben Barla’da iken, gençlik zamanımda bu dağ ve dereleri gezer dolaşırdım. En sarp kayalıklara bile çıkardım” mealinde buyurmuşlardı dedi.
Dünyada Olup Bitenler
(Hazret-i Üstâd Van’dan alınıp Barla’ya getirildiği günden, ayrıldığı güne kadar Dünyada ve Türkiye’de olup bitenler)
Hazret-i Üstâd Bediüzzaman, Barla’ya sürgün gönderildiği seneler, Türkiye’de dinsizlik rejimini yerleştirmek için, çoktan beri plân kurup pusuda fırsat bekliyen gizli zındık komiteler; yeni hükûmetin, “hilâfetin ilgası ve lâdinî Cumhuriyet prensibini benimsemesi” gibi inkılablı hareketlerini, kendi plân ve projelerine müsaid ve esnek bularak, fırsat ganimeti ve müsaid zemin addederek zehirlerini kusmaya başladılar. Başta İslâm dininin kök ve temelleri olan imanın erkânına karşı gazete ve kitaplarla alenî olarak hücuma geçtiler. O zamanki hükûmet, buna da fikir ve vicdan hürriyeti diyordu... Kimisi haşri inkâr, kimisi melaike ve cinlerin vücudunu inkâr, kimisi Hazret-i Muhammed’in (A.S.M.) peygamberliğini tezyif, kimisi Arap düşmanlığı altında Kur’ân-ı Azimüşşan için, haşa çöl kanunu diye inkâr ve tezyif şeklinde meydana çıktılar. Lâdinî cumhuriyetin, onların zehirli fikirlerine, açık ve esnek kanunlarında, fikir ve vicdan hürriyyeti namı altındaki hükümlerine dayanarak, serbest zehir saçtılar. Halbuki bunları yapanlar, güya bir kaç sene önce İslâm dini müdafii olan Osmanlı ve Türk idiler. Lâkin hükümeti idare edenlerin içinde bile, bu gizli zındık komitelerin adamları, belki Türkiye’deki gizli şubelerinin reisleri de var idi. Böylece bir taraftan Meclis’ten çıkan esnek kanunlara, bir taraftan da hükûmette mühim mevkiler işgal etmiş adamlarına sırtlarını dayayarak, zehirler saçmaya, açıktan açığa gazete ve kitaplarla küfrî olan fikriyatlarını yaymaya başladılar.
İşte Üstâd Bediüzzaman, bu dinsiz, zındık komitelerin bütün plân ve desiselerinin kökünü kazıyacak şekilde, Kur’ân’dan aldığı küllî ilham şu’leleri ile; akıl, mantık ve hikmet meydanında eserler vücuda getirdi. Barla’da hiç bir zaman boş durmadı. Mütemadiyen imanın erkânını tahkim edecek ilmî
Yükleniyor...