Günler bu mevsimde kısa olduğu için hemen ikindi namazı vakti girmişti. Kayıkta namaz kılmak istedi. Kayığın yönünü kıbleye çevirdik. “Allahü Ekber” diye bir sada duydum. Ömrümde bu şekilde heybetli ve haşmetli bir tekbir alışı ilk defa duymuştum. Öyle bir tekbirle namaza durdu ki; hepimiz adeta ürperdik. Hali hiç bir hocanın haline benzemiyordu. Biz kayığı kıbleden ayırmamaya çalışıyorduk. Selâm verdikten sonra bize döndü ve “Beli kardeşim, zahmet ettiniz!” dedi.
Çok nâzik ve efendi bir adamdı. İki saatlik bir deniz yolculuğundan sonra Barla iskelesine çıktık. İskelede korucu Burhan dolaşıyordu. Ona seslendim. Geldi. Hoca’nın sepetini, postunu elinden alıp merkebe yükledik. Bu esnada gemici Mehmet, bekçinin tüfeğini alarak korudaki keklikleri avlamak istedi. Fakat Bediüzzaman mani oldu. “şimdi bahar yakındır. Bunların yavrulama mevsimidir, yazıktır. Beni dinlerseniz vazgeçin” diye ateş etmelerine mani oldu. Keklikler de uçtular, adeta başımızın üstünde bizi takib eder gibi üstümüzden uçuştular.
Ben tüfeğimi sol omuzuma astım. Hoca Efendi’nin sol koluna girdim. Yavaş yavaş bir saat kadar yayan yürüdükten sonra, Barla’ya ulaştık. Sahilden uçan keklikler, Barla’ya kadar üzerimizden ayrılmadılar.
Akşam yaklaşmıştı. Barla’daki Akmescid’in yanında bulunan karakola indik. Orada nahiye müdürü Bahri Baba ve karakol kumandanı vardı. Bediüzzaman Efendi’yi onlara teslim edip, evrakı imzalattım. Geceyi orada geçirdikten sonra, sabahleyin tekrar Eğridir’e döndüm.”
{Bilinmeyen Taraflarıyla Said-i Nursî,s:263.}
İşte, Hazret-i Bediüzzaman Said-i Nursî mübarek Barla’ya ayak bastığı gün, Van’dan ayrılalı on bir ay yirmi gün geçmiş oluyordu. Barla onun üçüncü sürgün yeri olmuştu. Mübarek ve aziz ömrü de tam elli yaşını doldurmak üzere idi. Hicri takvime göre olsa 51 yaşını dolduruyordu.
Üstâd, şevket Demiray’ın anlattığına göre Barla’ya geldiği ilk gecesini karakolda misafir geçirir. Sabahleyin nahiye müdürü Bahri Baba, Barla’nın eşrafından olan Muhacir Hafız Ahmed’e: (Ahmed Karaca) “Hoca Efendi’ye bir yer bulununcaya kadar evindeki misafirhanesinde misafir etmesini teklif etmiş. O da bu teklifi tereddütsüz kabul ederek, koca Bediüzzaman’ı alıp evine götürmüş ve o aziz ve şerif misafire mihmandar olmuştu. Muhacir Hafız Ahmed Efendi, gözünün nuru ve aziz misafiri olan Bediüzzaman’ı misafirhanesine götürmüş..ve bir odayı ruh u canı ile ona tahsis etmişti. Dellal-ı Kur’ân olan Hazret-i Üstâd bir hafta kadar; ilerde büyük ve güzide talebelerinden birisi olacak olan mübarek Muhacir Hafız’ın evinde kalmış ve ona misafir olmuştur.
Çok nâzik ve efendi bir adamdı. İki saatlik bir deniz yolculuğundan sonra Barla iskelesine çıktık. İskelede korucu Burhan dolaşıyordu. Ona seslendim. Geldi. Hoca’nın sepetini, postunu elinden alıp merkebe yükledik. Bu esnada gemici Mehmet, bekçinin tüfeğini alarak korudaki keklikleri avlamak istedi. Fakat Bediüzzaman mani oldu. “şimdi bahar yakındır. Bunların yavrulama mevsimidir, yazıktır. Beni dinlerseniz vazgeçin” diye ateş etmelerine mani oldu. Keklikler de uçtular, adeta başımızın üstünde bizi takib eder gibi üstümüzden uçuştular.
Ben tüfeğimi sol omuzuma astım. Hoca Efendi’nin sol koluna girdim. Yavaş yavaş bir saat kadar yayan yürüdükten sonra, Barla’ya ulaştık. Sahilden uçan keklikler, Barla’ya kadar üzerimizden ayrılmadılar.
Akşam yaklaşmıştı. Barla’daki Akmescid’in yanında bulunan karakola indik. Orada nahiye müdürü Bahri Baba ve karakol kumandanı vardı. Bediüzzaman Efendi’yi onlara teslim edip, evrakı imzalattım. Geceyi orada geçirdikten sonra, sabahleyin tekrar Eğridir’e döndüm.”
{Bilinmeyen Taraflarıyla Said-i Nursî,s:263.}
İşte, Hazret-i Bediüzzaman Said-i Nursî mübarek Barla’ya ayak bastığı gün, Van’dan ayrılalı on bir ay yirmi gün geçmiş oluyordu. Barla onun üçüncü sürgün yeri olmuştu. Mübarek ve aziz ömrü de tam elli yaşını doldurmak üzere idi. Hicri takvime göre olsa 51 yaşını dolduruyordu.
Üstâd, şevket Demiray’ın anlattığına göre Barla’ya geldiği ilk gecesini karakolda misafir geçirir. Sabahleyin nahiye müdürü Bahri Baba, Barla’nın eşrafından olan Muhacir Hafız Ahmed’e: (Ahmed Karaca) “Hoca Efendi’ye bir yer bulununcaya kadar evindeki misafirhanesinde misafir etmesini teklif etmiş. O da bu teklifi tereddütsüz kabul ederek, koca Bediüzzaman’ı alıp evine götürmüş ve o aziz ve şerif misafire mihmandar olmuştu. Muhacir Hafız Ahmed Efendi, gözünün nuru ve aziz misafiri olan Bediüzzaman’ı misafirhanesine götürmüş..ve bir odayı ruh u canı ile ona tahsis etmişti. Dellal-ı Kur’ân olan Hazret-i Üstâd bir hafta kadar; ilerde büyük ve güzide talebelerinden birisi olacak olan mübarek Muhacir Hafız’ın evinde kalmış ve ona misafir olmuştur.
Yükleniyor...