3- Balıkesir civarında Tabancalı Hüseyin ve İmam İbrahim Ethem Talas’ın Risale-i Nur’u neşir faaliyetlerini..

4- Kütahya’da cesur bir vâizin sert konuşmaları ve evinde Üstâd’a ait imzasız bir mektubun bulunmasını..

5- Ahmet Feyzi Efendi’nin yazdığı Maidet-ül Kur’ân eserinin umumî neşir sahasına çıkarıldığı evhamını..

6- Kütahya’da şeyh Said’in bir oğlunun bulunmasını, vâizin konuşmalarıyla münasebettar olduğunu ve bu münasebetin bir ucu da Üstâd’a dayandığını yalan ve iftiralarla propaganda yapmaları...

Evet en son ve en zaif plânlarına bu altı maddeyi esas ve sebeb göstermişlerdi. Zamanın hükûmeti de, Üstâd’ın hapsi için yine kesin karara varmıştı. Afyon’da aradıklan tipte bir savcı ve bir sorgu hâkimi de bulundurulmuştur ki; Mutlaka Üstâd ve Nur talebeleri haklanda ağır bir mahkümiyet kararı alınsın diye..

İzahlar ve Vesikalar

İzah ve vesikaların ibrazı için, azıcık geri dönerek,1947 yılındaki hadiselere bakmamız icap edecektir. şöyle ki:

Üstte bahsi geçen üç planın uygulanması yanında, mevcut kanunlara göre suç niteliğini taşıyabilecek her türlü hallerin araştırılması ve bu arada Nur talebelerinin isimlerinin tesbit işi de yürütülmekte idi. Ma’hut üç çeşit plânlar tutmadığı takdirde, şu talî plân hazır olsun diye...

İşte, Afyon hapis hadisesinin başlangıç noktası içinde, önceki hapis hadiselerinde olduğu gibi, yine Isparta’dan başlandı.

Casus sivil polisler Isparta ve çevresini taradı. Eğridir’de Asa-yı Musa ve Zülfikâr kitabından yüz yetmiş kadarı zabıta eline geçti. Bilâhere Isparta’da da teksir makinesi bulundu ve zabıtaca el konuldu. Daha sonra Hüsrev Altınbaşak ve arkadaşları mahkemeye verildi. Tabiî bu hadiselerin her birisinde daima Üstâd’a da sirayet ediyor, O da isticvab ediliyordu.

Bir defasında Emirdağ’ında, Üstâd’ın ifadesini almak üzere kaymakam, savcı vesaire yanına gelerek, sualli ve cevablı şekilde Üstâd isticvab edilmişti. Üstâd’ın kaleminden dinliyoruz:

“Bugün Isparta’dan gelen bir sual- cevabı tebliğ etmek için Kaymakam, Ceza hâkimi, Müdde-i umumî, Jandarma kumandanı ve bir yazıcı geldiler. ıfadeden evvel tam iyi bir ders-i nuriyeyi teslimkârane dinlediler. Sonra Hüsrev’i sordular. Dedim: “O ne demişse doğru söylemiş...”

- “O senin akraban mıdır, neyindir?”

Yükleniyor...