Acaba zabıtanın tensibiyle ve eliyle dahiliye ve başvekile gönderilen aynı hakikat bir hasb-ı hali tebyize çeken bir adamın ne kabahati var? Benim de bir sene sakladığım o istidayı zabıtaya verdim, onlar da gönderdiler. O yüzden ne hatam var ki; Bu iki günde iki ay hapis azabını verdiler. şimdi hem bana hizmet eden yalnız bir tek çocuk korktu, anahtarı verdi.. Hem de yazan adamı ürküttü, yanından gitti. Daha kendini bildirmez.

İnsaniyyet namına bayrama kadar beni lüzumsuz, kanunsuz karakola çağırmayınız. Tahammül edemiyorum.

Said-i Nursi”

{Elyazma Emirdağ-1, s: 258.}



Bu hadise üzerine, yani Üstâd’a sebebsiz şekilde verilen sıkıntıların aynı günlerinde, Emirdağ’ında dört defa üst üste zelzeleler oldu. Hiç yere sebebsiz, kanunsuz ve keyfi bir şekilde rahatsız edilen bir Kur’ân dellâlı, bir İslâm dini mümessili olan Bediüzzaman Hazretleri son derecede, o manasız ilişmeden mahzun olmuştu. Cenab-ı Hak da ikaz ve ihtar verdi zalimlere!..

Üstâd Hazretleri, bu hadiselerin cereyan ettiği günlerde vaki olan zelzelelerden şöyle bahsediyor:

“...Bu manidar yeni zelzeleyi merak ettim, Kalben dedim; Eğer sair yerlerde bu şiddetle olmuş ise, herhalde Nur şâkirtlerine dahi yeni bir tecavüz var. Yoksa yalnız Ankara’ya dahiliye vekilini mahkemeye vermeye dair açık mektubumla mı alâkadardır? diye sordum. Dediler: Yalnız Ankara ve hafif Afyon ve Eskişehir ve bu Emirdağ’ında ve en şiddetlisi bu kasabada olmuş. Fakat medar-ı hayrettir ki; dört defa şiddetli olduğu halde, hiçbir zarar olmadı. Bunun bir hikmeti budur: Kat’î emir verilmiş ki; “Said’i cebren hükûmete getiriniz!” Bekçiler ve bir onbaşı gelmişler, kapımı kapamıştım, kilitlemiştim.. Onlar demişler: “Biz istifa ederiz, onun kapısını kırmıyacağız.“ dönmüşler, gitmişler: Demek bu hususi zelzele, müdafaatımdaki zelzeleler gibi Risale-i Nur’la alâkadardır ki; Bu defa hususi kaldı. Hem şiddetiyle beraber zararsız geçti. Eğer Nurun buradaki küçük medresesinin kapısını kırsa idiler, elbette tokad ciddî olacaktı. Yalnız ihtar için olmıyacaktı.

Gerçi bu taarruz cüz’î ve hafif idi. Fakat ben gizlemem ki, hiçbir defa bu seferki gibi damarıma dokunmamıştı. Fakat Nur ve Nurcuların hatırı için harika tahammül ettim. Çünki o bedbaht, hükûmette vazife sandalyesinde bana şetmedip, hizmetçime der: “Git, ona söyle”; hükûmetin nüfuzunu serserî şahsına mal ederek meydan okumuş. Eski Said’in bende

Yükleniyor...