3- Reis-i Cumhura ve bazı makamlara gönderilen istid’adan bazı bölümler:
“Yirmi seneden beri sabredip sükûteden bir mazlumun şekvasını dinlemenizi istiyorum.. Hürriyetin en geniş suretini veren cumhuriyet hükûmetinde her bir hürriyetten men’ edildiğim halde, düşmanlarım benim aleyhimde her cihetle serbest olarak beni eziyorlar. Hürriyet-i vicdan ve hürriyet-i fikir ve hürriyet-i ilmiyeyi temin eden Cumhuriyet hükûmeti; ya beni tam himaye edip garazkâr, evhamlı düşmanlarımı sustursun.. veyahut bana düşmanlarım gibi hürriyet-i kelâm verip müdafaatıma yasak demesin. Çünki resmen perde altında her muhabereden men’im için postahanelere gizli emir verilmiş. Su ve ekmeğimi getiren bir tek çocuktan başka kimseyle beni görüştürmemek için tenbihat verildiği bir zamanda, eskiden beri benim muarızlarım fırsat bulup, tam mahkeme-i temyizin beraetimizi tasdik ederek mahkemedeki -Ehl-i vukufun tahsin ettikleri- kitaplarımı almak beklerken; O düşmanlarım hiç münasebetim olmıyan bir iki mahrem risalelerimi verdirip, sonra meslekçe benim aleyhimde bir iki ehl-i vukufun eline geçirip aleyhimde fena bir rapor hazırladıklarını işittim.
{Hazret-i Üstâd’ın şu sözünü ettiği ehl-i vukuf hadisesini bilmiyoruz. Amma temyiz mahkemesi 30.12.1944 de Denizli Ağır Ceza Mahkemesinin kararını tasdik ettiği halde, kitapların mahkemeden teslim alınması hususu ancak altı-yediay sonra tahakkuk etmesinden fehmedilen o dur ki; Gizli dinsiz komiteler temyiz mahkemesini te’sir altında bırakmak için durmamışlar, karıştırmak için her şeyi yapmışlar. Fakat gerek temyiz mahkemesi, gerekse Hâkim-i Adil ünvanını alan Denizli Mahkemesi Hâkimleri Adalet duygusundan ayrılmamışlardır. Temyiz mahkemesi, kararını tasdikten sonra, Denizli Mahkemesi sabır içinde beklemiş, nihayet 29.6.1945’de mahkemedeki tüm Risale-i Nur kitaplannı Avukat Ziya’ya teslim edebilmiştir. A.B.}
Daha sabır ve tahammülüm kalmadı.
Ben bütün Hükûmet-i Cumhuriye’nin erkânlarına, belki dünvaya ilân ediyorum ki: Kur’ân-ı Hakim’in sırr-ı hakikatıyla ve i’cazının tılsımıyla, benim ve Risale-i Nur’un programımız ve mesleğimiz ve bilfiil semeresini gördüğümüz ve çalıştığımız ve gaye-i hareketimiz ve hedefimiz; Ölümün idam-ı ebedisinden iman-ı tahkikî ile biçareleri kurtarmak ve bu mübarek milleti de her nevi anarşilikten muhafaza etmektir...
Beni hapislere sokan muarızlarımın bir bahaneleri de, o mahkemede ondan beraet kazandığım Tarikatçılıktır. Halbuki Risale-i Nur’da daima dava edip demişim: “Zaman tarikat zamanı değil, belki imanı kurtarmak zamanıdır. Tarikatsız Cennete gidenler çoktur, imansız cennete giden yoktur.” diye bütün kuvvetimizle imana çalışmışız. Ben hocayım, şeyh değ’ilim. Dünyada bir hanem yok ki, nerede tekyem olacak? Bu yirmi sene zarfında bir tek adam yok ki; çıksın, desin: “Bana tarikat dersi vermiş.” Ve mahkemeler ve zabıtalar bulmamışlar.
“Yirmi seneden beri sabredip sükûteden bir mazlumun şekvasını dinlemenizi istiyorum.. Hürriyetin en geniş suretini veren cumhuriyet hükûmetinde her bir hürriyetten men’ edildiğim halde, düşmanlarım benim aleyhimde her cihetle serbest olarak beni eziyorlar. Hürriyet-i vicdan ve hürriyet-i fikir ve hürriyet-i ilmiyeyi temin eden Cumhuriyet hükûmeti; ya beni tam himaye edip garazkâr, evhamlı düşmanlarımı sustursun.. veyahut bana düşmanlarım gibi hürriyet-i kelâm verip müdafaatıma yasak demesin. Çünki resmen perde altında her muhabereden men’im için postahanelere gizli emir verilmiş. Su ve ekmeğimi getiren bir tek çocuktan başka kimseyle beni görüştürmemek için tenbihat verildiği bir zamanda, eskiden beri benim muarızlarım fırsat bulup, tam mahkeme-i temyizin beraetimizi tasdik ederek mahkemedeki -Ehl-i vukufun tahsin ettikleri- kitaplarımı almak beklerken; O düşmanlarım hiç münasebetim olmıyan bir iki mahrem risalelerimi verdirip, sonra meslekçe benim aleyhimde bir iki ehl-i vukufun eline geçirip aleyhimde fena bir rapor hazırladıklarını işittim.
{Hazret-i Üstâd’ın şu sözünü ettiği ehl-i vukuf hadisesini bilmiyoruz. Amma temyiz mahkemesi 30.12.1944 de Denizli Ağır Ceza Mahkemesinin kararını tasdik ettiği halde, kitapların mahkemeden teslim alınması hususu ancak altı-yediay sonra tahakkuk etmesinden fehmedilen o dur ki; Gizli dinsiz komiteler temyiz mahkemesini te’sir altında bırakmak için durmamışlar, karıştırmak için her şeyi yapmışlar. Fakat gerek temyiz mahkemesi, gerekse Hâkim-i Adil ünvanını alan Denizli Mahkemesi Hâkimleri Adalet duygusundan ayrılmamışlardır. Temyiz mahkemesi, kararını tasdikten sonra, Denizli Mahkemesi sabır içinde beklemiş, nihayet 29.6.1945’de mahkemedeki tüm Risale-i Nur kitaplannı Avukat Ziya’ya teslim edebilmiştir. A.B.}
Daha sabır ve tahammülüm kalmadı.
Ben bütün Hükûmet-i Cumhuriye’nin erkânlarına, belki dünvaya ilân ediyorum ki: Kur’ân-ı Hakim’in sırr-ı hakikatıyla ve i’cazının tılsımıyla, benim ve Risale-i Nur’un programımız ve mesleğimiz ve bilfiil semeresini gördüğümüz ve çalıştığımız ve gaye-i hareketimiz ve hedefimiz; Ölümün idam-ı ebedisinden iman-ı tahkikî ile biçareleri kurtarmak ve bu mübarek milleti de her nevi anarşilikten muhafaza etmektir...
Beni hapislere sokan muarızlarımın bir bahaneleri de, o mahkemede ondan beraet kazandığım Tarikatçılıktır. Halbuki Risale-i Nur’da daima dava edip demişim: “Zaman tarikat zamanı değil, belki imanı kurtarmak zamanıdır. Tarikatsız Cennete gidenler çoktur, imansız cennete giden yoktur.” diye bütün kuvvetimizle imana çalışmışız. Ben hocayım, şeyh değ’ilim. Dünyada bir hanem yok ki, nerede tekyem olacak? Bu yirmi sene zarfında bir tek adam yok ki; çıksın, desin: “Bana tarikat dersi vermiş.” Ve mahkemeler ve zabıtalar bulmamışlar.
Yükleniyor...