2- Hasan Feyzi’nin vefatı üzerine:
Aziz Sıddık kardeşlerim!
Evvelâ:
Risale-i Nur’un kahramanlarından ve Hafız Ali’nin makamına geçen merhum Hasan Feyzi’nin vefatı, Denizli’ye ve Risale-i Nur dairesine ve bu memlekete büyük bir zayiattır...
Ben merhum Hasan Feyzî’nin vefatını onun şahsı itibariyle tebrik ediyorum.. Ve Denizli’yi ve Nur dairesini ve bu memleketi cidden taziye ediyorum. Bu çeşit zülcenaheyn ve hakiki mü’min ve müdekkik bir alim ve yüksek bir edip, muallim ve te’sirli bir vaiz ve müderrisi kaybettiği için büyük bir musibettir. Cenab-ı Hak inşaallah Denizli gibi kahramanlar ocağından çok Hasan Feyzi ruhunda, nurlara sahip ve nâşir çıkaracak. Bir dane, toprak altına girer, vefat eder.. Fakat yüz dane sümbülün de meydana geldiği gibi; Rahmet-i ılâhiyyeden ümid-varız ki; Hasan Feyzî ile öyle kudsî bir sümbül verecek, çok Hasan Feyziler Nur dairesinde yetişecekler, vazifesini daha ziyade yapacaklar...
....Ben bütün ömrümde bu derece bir vefattan müteessir olup ağlamamıştım. Hem size bundan evvel yazdığım mektuptaki şiddetli hiddetim ve dimağımdaki perişaniyet, şimdi tahakkuk etti ki; o kahraman kardeşimizin vefatı gününden başlamış. Hatta o te’sir, ihtiyarımi selb etmişti. Öleceğim diye hizmetçiye vasyetimi söyledim. Demek ikinci ruhum hükmünde Hasan Feyzi, benim bedelime ölmüş ve ölüyor. Hatta onun vefat mektubunu bütün bütün âdetime muhalif, bir buçuk saat elimde iken açamıyordum...”
{Elyazma Emirdağ-1 aslı, s: 310.}
3- Hasan Feyzi’nin bir su-i kast neticesi vefât ettiğini bildiren Üstâd’ın mektubu:
“...Ehl-i siyasete hiç bakmadığım halde, bugün tesadüfen kulağıma girdi ki: Câmileri kaldırmak için meclisde bir kısım meb’uslar çalışmışlar. Aynı vakitte beni tesmim ve Hasan Feyzi’nin ölüm hastalığı tesadüfe benzemiyor. Bu üç su-i kasd aynı zamanda birbiriyle alâkadar görünüyor. İkisi şimdilik âkim kaldı. Birisi bir kahramanı aldı..”
{Aynı eser, s: 320.}
“...Bu merhum kardeşimizin Nur’a aid müteaddit vazifelerini tamamen görecek ve şâkirtlerin tensibiyle ve meşveretiyle intihab edilecek bir iki kahraman bulununcaya kadar, o vazifeleri taksim-ül a’mal suretinde her bir şâkirt bir vazifesini yapmağa başlasın. Ahi Osman, bu vazife Isparta’da sana düştü. Hem oradaki kardeşlerin meşveretiyle onun yeri
Aziz Sıddık kardeşlerim!
Evvelâ:
Risale-i Nur’un kahramanlarından ve Hafız Ali’nin makamına geçen merhum Hasan Feyzi’nin vefatı, Denizli’ye ve Risale-i Nur dairesine ve bu memlekete büyük bir zayiattır...
Ben merhum Hasan Feyzî’nin vefatını onun şahsı itibariyle tebrik ediyorum.. Ve Denizli’yi ve Nur dairesini ve bu memleketi cidden taziye ediyorum. Bu çeşit zülcenaheyn ve hakiki mü’min ve müdekkik bir alim ve yüksek bir edip, muallim ve te’sirli bir vaiz ve müderrisi kaybettiği için büyük bir musibettir. Cenab-ı Hak inşaallah Denizli gibi kahramanlar ocağından çok Hasan Feyzi ruhunda, nurlara sahip ve nâşir çıkaracak. Bir dane, toprak altına girer, vefat eder.. Fakat yüz dane sümbülün de meydana geldiği gibi; Rahmet-i ılâhiyyeden ümid-varız ki; Hasan Feyzî ile öyle kudsî bir sümbül verecek, çok Hasan Feyziler Nur dairesinde yetişecekler, vazifesini daha ziyade yapacaklar...
....Ben bütün ömrümde bu derece bir vefattan müteessir olup ağlamamıştım. Hem size bundan evvel yazdığım mektuptaki şiddetli hiddetim ve dimağımdaki perişaniyet, şimdi tahakkuk etti ki; o kahraman kardeşimizin vefatı gününden başlamış. Hatta o te’sir, ihtiyarımi selb etmişti. Öleceğim diye hizmetçiye vasyetimi söyledim. Demek ikinci ruhum hükmünde Hasan Feyzi, benim bedelime ölmüş ve ölüyor. Hatta onun vefat mektubunu bütün bütün âdetime muhalif, bir buçuk saat elimde iken açamıyordum...”
{Elyazma Emirdağ-1 aslı, s: 310.}
3- Hasan Feyzi’nin bir su-i kast neticesi vefât ettiğini bildiren Üstâd’ın mektubu:
“...Ehl-i siyasete hiç bakmadığım halde, bugün tesadüfen kulağıma girdi ki: Câmileri kaldırmak için meclisde bir kısım meb’uslar çalışmışlar. Aynı vakitte beni tesmim ve Hasan Feyzi’nin ölüm hastalığı tesadüfe benzemiyor. Bu üç su-i kasd aynı zamanda birbiriyle alâkadar görünüyor. İkisi şimdilik âkim kaldı. Birisi bir kahramanı aldı..”
{Aynı eser, s: 320.}
“...Bu merhum kardeşimizin Nur’a aid müteaddit vazifelerini tamamen görecek ve şâkirtlerin tensibiyle ve meşveretiyle intihab edilecek bir iki kahraman bulununcaya kadar, o vazifeleri taksim-ül a’mal suretinde her bir şâkirt bir vazifesini yapmağa başlasın. Ahi Osman, bu vazife Isparta’da sana düştü. Hem oradaki kardeşlerin meşveretiyle onun yeri
Yükleniyor...