kudretin hadsiz ve harika ve muntazam yazılarına bir sahife olur.. Ve zerreleri o kalemin uçları.. Ve zerrelerin vazifeleri dahi kalem-i kaderin noktaları bulunur. Bir tek zerrenin hareketi derecesinde kolay olur.

İşte ben deki hareket-i fikriye ile seyahatimde hava âlemini temaşa ve o unsurun sahifesini mütalâa ederken, bu mücmel hakikatı tam vâzıh ve mufassal, aynelyakin müşahede ettim.. Ve “Hüve”nin lâfzında ve havasında böyle parlak bir bürhan ve bir lema-i vâhidiyet bulunduğu gibi; manasında ve işaretinde gayet nuranî bir cilve-i ehadiyyet ve çok kuvvetli bir hüccet-i tevhid ve “Hüve” zamirinin mutlak ve mübhem işareti hangi zata bakıyor, işaretine bir karine-i taayyün o hüccette bulunması içindir ki; hem Kur’ân-ı Mu’ciz-ül-Beyan, hem ehl-i zikir makam-ı tevhidde bu kudsî kelimeyi çok tekrar ederler diye ilmelyakin ile bildim.

Evet, meselâ bir nokta beyaz kağıtta, iki üç nokta konulsa karıştığı; ve bir adam muhtelif çok vazifeleri beraber yapmasıyla şaşıracağı;ve bir küçük zihayata çok yükler yüklenmesiyle altında ezildiği; Ve bir lisan ve bir kulak aynı anda müteaddit kelimelerin beraber çıkması ve girmesi intizamını bozup karışacağı halde; ayn-el yakin gördüm ki: “Hüve”nin anahtarıyla ve pusulasıyla fikren seyahat ettiğim hava unsurunda, her bir parçası hatta her bir zerresi içine muhtelif binler noktalar, harfler, kelimeler konulduğu veya konulabileceği halde, karışmadığını ve intizamını bozmadığını.. Hem ayrı ayrı pek çok vazifeler yaptığı halde, hiç şaşırmadan yapıldığını.. Ve o parçaya ve zerreye pek çok ağır yükler yüklendiği halde, hiç zaaf göstermiyerek, geri kalmıyarak intizam ile taşıdığını.. Hem binler ayrı ayrı kelime, ayrı ayrı tarzda, manada o küçücük kulak ve lisanlara kemal-i intizamla gelip çıkıp, hiç karışmıyarak, bozulmıyarak o küçücük kulaklara girip, o gayet incecik lisanlardan çıktığı.. Ve o her zerre, her parçacık, o acib vazifeleri görmekle beraber, kemal-i serbestiyet ile cezbedarâne hal diliyle ve mezkûr hakikatın şehadeti ve lisanıyla

deyip gezer.. Ve fırtınaların ve şimşek ve berk ve gök gürültüsü gibi havayı çarpıştırıcı dalgalar içerisinde intizamını ve vazifelerini hiç bozmuyor ve şaşırmıyor ve bir iş, diğer bir işe mani’ olmuyor. Ben ayn-el yakin müşahede ettim.

Demek, ya her bir zerre ve her bir parça havada, nihayetsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir ilmi ve iradesi ve nihayetsiz bir kuvveti, kudreti ve bütün zerrata hâkim-i mutlak bir hassaları bulunmak lâzımdır ki; bu işlere medar olabilsin. Bu ise zerreler adedince muhal ve batıldır. Hiçbir şeytan dahi bunu hatıra getiremez. Öyle ise bu sahife-i havanın; Hakk-el yakin ayn-el yakîn, derecesinde, bedahetle zat-ı Zülcelâl’in hadsiz gayr-i


Yükleniyor...