“İmam-ı Ali Radiyallahü anhü ve kerremallahü vechehünun şahsına ve hayatına ve âdalet-i hakikiye üzerine giden siyasetine ilişmek, darbe vurmak başkadır... şahsiyyet-i zahiriyyesinden ve hayat-ı dünyeviyesinden ve siyaset-i içtimaiyesinden binler derece daha yüksek olan şahsiyyet-i maneviyesine, kemalât-ı ilmiyesine ve makâmat-ı velâyetine ve vârisliğe darbe gelmez ve gelmemiş ve gelmiyor. Kimin haddi var...
Onun için, iki ciheti birleştirmek tevehhümiyle, karşısında muarazaya çalışanların taarruzu pek dehşetli görünüyor. Ehl-i iman ortasında nasıl böyle vukuât olabilir diye hayret veriyor. Halbuki Yezid ve Velid gibi habis herifler müstesna, ötekilerin kısm-ı âzamı İmam-ı Ali’nin (R.A) harika kemalâtına ve kerametlerine ve verasetine ilişmek değil, belki yalnız hayat-ı içtimaiye-i insaniyyeye aid idaresine darbe vurmağa çalışmışlar, hata etmişler...”
{Elyazma Emirdag-1 aslı, s: 350.}
Başka bir mektubundan:
“...Ehl-i sünnet vel-cemaat, sahabeler zamanındaki fitnelerden bahs açmayı men’etmişler... Çünki Vaka’a-i Cemel’de Aşere-i Mübeşşere’den “Zübeyir ve Talha ve Aişe Sıddıka (R.A) bulunmasıyla; Ehl-i sünnet vel-cemâat o harbi içtihad neticesi deyip; “Hazret-i Ali haklı.. öteki taraf haksız... Fakat içtihad neticesi olduğu cihetle af edilir” derler.
Hem Vehhabilik damarı, hem müfrit Râfiziler’in mezhebleri İslâmiyet’e zarar vermesin diye “Sıffin” harbindeki bâğilerden de bahs açmayı zararlı görüyorlar.
Haccac-ı Zalim, Yezid ve Velid gibi heriflere, ilm-i kelâmın en büyük âllamesi olan Sa’deddin-i Teftazânî: “Yezid’e la’net caizdir” demiş... Fakat “la’net vâcibdir” dememiş. “Hayırdır, sevabı vardır.” dememiş...
Madem zem etmemek ve tekfir etmemekte bir emr-i şer’î yok... Fakat zemde ve tekfirde hükm-ü şer’î var. Zem ve tekfir eğer haksız olsa, büyük zararı var... Eğer haklı ise, hiç hayır ve sevabı yok. Çünki tekfire ve zamme müstehak hadsizdirler. Fakat zem etmemek, tekfir etmemekte hiçbir hükm-ü şer’i yok, hiç zazarı da yok.
İşte bu hakikat içindir ki; ehl-i hakikat, başta Eimme-i Erbaâ ve Ehl-i Beyt’in eimme-i isna âşer olarak, ehl-i sünnetin mezkûr hakikata müstenid olan kanun-u kudsiyyeyi kendilerine rehber edip, İslâmlar içinde o eski zaman fitnelerinden medar-ı bahs ve münakaşa etmeyi câiz görmemişler. Menfaatsız zararı var demişler. Hem o harplerde çok ehemmiyetli sahabeler nasılsa iki tarafta da bulunmuş. O fitneleri bahsetmekte,
Onun için, iki ciheti birleştirmek tevehhümiyle, karşısında muarazaya çalışanların taarruzu pek dehşetli görünüyor. Ehl-i iman ortasında nasıl böyle vukuât olabilir diye hayret veriyor. Halbuki Yezid ve Velid gibi habis herifler müstesna, ötekilerin kısm-ı âzamı İmam-ı Ali’nin (R.A) harika kemalâtına ve kerametlerine ve verasetine ilişmek değil, belki yalnız hayat-ı içtimaiye-i insaniyyeye aid idaresine darbe vurmağa çalışmışlar, hata etmişler...”
{Elyazma Emirdag-1 aslı, s: 350.}
Başka bir mektubundan:
“...Ehl-i sünnet vel-cemaat, sahabeler zamanındaki fitnelerden bahs açmayı men’etmişler... Çünki Vaka’a-i Cemel’de Aşere-i Mübeşşere’den “Zübeyir ve Talha ve Aişe Sıddıka (R.A) bulunmasıyla; Ehl-i sünnet vel-cemâat o harbi içtihad neticesi deyip; “Hazret-i Ali haklı.. öteki taraf haksız... Fakat içtihad neticesi olduğu cihetle af edilir” derler.
Hem Vehhabilik damarı, hem müfrit Râfiziler’in mezhebleri İslâmiyet’e zarar vermesin diye “Sıffin” harbindeki bâğilerden de bahs açmayı zararlı görüyorlar.
Haccac-ı Zalim, Yezid ve Velid gibi heriflere, ilm-i kelâmın en büyük âllamesi olan Sa’deddin-i Teftazânî: “Yezid’e la’net caizdir” demiş... Fakat “la’net vâcibdir” dememiş. “Hayırdır, sevabı vardır.” dememiş...
Madem zem etmemek ve tekfir etmemekte bir emr-i şer’î yok... Fakat zemde ve tekfirde hükm-ü şer’î var. Zem ve tekfir eğer haksız olsa, büyük zararı var... Eğer haklı ise, hiç hayır ve sevabı yok. Çünki tekfire ve zamme müstehak hadsizdirler. Fakat zem etmemek, tekfir etmemekte hiçbir hükm-ü şer’i yok, hiç zazarı da yok.
İşte bu hakikat içindir ki; ehl-i hakikat, başta Eimme-i Erbaâ ve Ehl-i Beyt’in eimme-i isna âşer olarak, ehl-i sünnetin mezkûr hakikata müstenid olan kanun-u kudsiyyeyi kendilerine rehber edip, İslâmlar içinde o eski zaman fitnelerinden medar-ı bahs ve münakaşa etmeyi câiz görmemişler. Menfaatsız zararı var demişler. Hem o harplerde çok ehemmiyetli sahabeler nasılsa iki tarafta da bulunmuş. O fitneleri bahsetmekte,
Yükleniyor...