İşte, Hazret-i Bediüzzaman’ın bu mevzudaki görüşleri böyle... Bu mevzu, Mektubat Mecmuası Birinci Mektup, Onbeşinci Mektup ve Yirmi Dokuzuncu Mektub’da da ana hatlarıyla ve sebeb ve hikmetleriyle beyan edilmiştir. Fakat Mektubat’taki izahlar, küllî kaideler hâlindedir. Lahika mektuplarında ise, o küllî hakikatların şerhleri yapılmıştır. Bu yüzden Mektubat’takileri buraya dercetmeye lüzum görmedik.

“Görüş” tabirini Hazret-i Üstâd Beziüzzaman için kullandıksa da, aslında çok yanlış... Çünki o, neyi söylüyorsa, neyi yazıyorsa; Kur’ân’ın işarâtından ve hadislerin ilhamlarından alıp söyler. Boş ve heva- Haşa!- bir şey söylemez. Öyle ise, o bir görüş değil, öz gerçeğin anlatılmasıdır. Âhir zaman Mehdisi hakkında vürûd eden çok çeşit ve şekillerdeki pek çok hadislerin mecmuunun gösterdiği manayı ve dünyada Allah’ın hikmet kanunlarının işleyiş ve hikmetli nizamından aldığı hakikat dersiyle beraber; kalb ve ruhuna o iki kaynağın mertebe-i arşiyelerinden küllî şekilde ilham olunan manalarının ışığı altında ve onu hiçbir zaman aldatmamış hakikatlı hatırât ve sünûhâtın parıltıları ortasında kaleme almış olduğu gerçeklerin ta kendisidir diyebiliriz. Öyle ise, onun sadece mücerred aklî bir görüşü, mantıkî bir yorumu değildir.

Hazret-i Üstâd, Mehdî hakikatının izahına, Kastamonu’da dört beş defa Emirdağ’ında da bir o kadar defalar müteveccih olmuş.. Aynı manada fakat bazı elfaz değişikliği ile ve “Üç Vazife” hakikatlarının taksimatında, sadece bir yerde lâfiz değişikliğiyle beraber, aynı hakikatı, her zaman ayrnı üslûb içerisinde yazmıştır. Ve bu meselenin siyasete, hatta manevî siyasete temas eden yönünün -fıtrî seyri dışındaki- zoraki ve ihlâssızca olan tarzının Nur talebeleri için kapalı olduğunu.. Ve fakat vazifeleri sadece “Birinci Vazife”nin hizmet ve mükellefeyetleriyle muvazzaf bulunduklarını te’vil götürmez sarahat içinde beyan buyurmuştur.

Akidevî ve Fıkhî Bazı Mevzular

Üstâd Bediüzzaman Hazretleri üç buçuk senelik ilk Emirdağ hayatında, talebe ve dostlarının sordukları bir çok dinî, ilmî, içtimaî meselelerin yanında; âkidevî, fıkhî ve âmelî bazı suallerine de vermiş olduğu hususî ve pek mühim cevablarından bir kısmını dercetmek istiyoruz.

Buraya kaydedeceğimiz suallerin hususî cevablarnı, sıraya dizerek, Akide, Tasavvuf ve Kelâm ilmine aid olanlarını en başta, fikhî ve âmeli kısımlarını ise daha sonraya kaydediyoruz:

1- Umumi akideye müteallik mühim bazı mevzular.

2- ıman etmek ile, inkâr etmenin arasında pek mühim ve esaslı farkın

Yükleniyor...