Bu hakikattan anlaşılıyor ki: Sonra gelecek o mübarek zat, Risale-i Nur’u bir program olarak neşir ve tatbik edecek...
O zatın ikinci vazifesi: şeriat’ı icra ve tatbik etmektir:..
Birinci vazife, maddi kuvvete değil, belki kuvvetli i’tikad ve ihlâs ve sadakatla olduğu halde, bu ikinci vazife gayet büyük maddî bir kuvvet ve hâkimiyyet lâzım ki; O ikinci vazife tatbik edilebilsin.
O zatın üçüncü vazifesi: Hilâfet-i İslâmiye’yi ittihad-ı İslâm’a bina ederek, İsevî ruhanileriyle ittifak edip Din-i İslâm’a hizmet etmektir
Bu vazife, pek büyük bir saltanat ve kuvvet ve milyonlar fedakârlarla tatbik edilebilir...
Birinci vazife, o iki vazifeden üç dört derece daha ziyade kıymettardır. Fakat o ikinci ve üçüncü vazifeler, pek parlak ve çok geniş bir dairede ve şa’şaalı bir tarzda olduğundan, umumun ve âvamın nazarında daha ehemmiyetli görünüyorlar.
İşte, o hâs Nurcular ve bir kısmı evliya olan o kardaşlarımızın tabire ve te’vile muhtaç fikirlerini ortaya atmak, ehl-i dünyayı ve ehl-i siyaseti telâşa verir ve vermiş... Hücumlarına vesile olur. Çünki birinci vazifenin hakikatını ve kıymetini göremiyorlar, öteki cihetlere hamlederler.
Kardeşlerimin ikinci iltibası: Fânî ve çürütülebilir bir şahsiyeti bazı cihetlerle birinci vazifede pişdarlık eden Nur şâkirtlerinin şahs-ı manevisini temsil eden bu âciz kardaşına veriyorlar. Halbuki bu iki iltibasta Risale-i Nur’un hakikî ihlâsına ve hiçbir şeye, hatta manevî ve uhrevî makamata dahi alet olmamasına bir cihette zarar verdiği gibi; ehl-i siyaseti de evhama düşürüp, Risale-i Nur’un neşrine zarar gelir. Bu zaman, şahs-ı manevî zamanı olduğu için, böyle büyük ve bakî hakikatlar, fanî ve âciz ve sükût edebilir şahsiyetlere bina edilmez.
Elhasıl: O gelecek zatın ismini vermek, üç vazifesi birden hatıra geliyor, yalnış olur. Hem hiç bir şeye alet olmayan nurdaki ihlâs zedelenir. Avam-ı mü’minînin nazarında hakikatların küvveti bir derece noksanlaşır.Yakiniyet-i burhaniye dahi kazayay-ı makbuledeki zann-ı galiba
Yükleniyor...