inkılâb eder. Daha muannid dalâlete ve mütemerrid zendekaya tam galebesi mütehayyir ehl-i imanda görünmemeye başlar. Ehl-i siyaset evhama ve bir kısım hocalar i’tiraza başlar. Onun için Nurlar’a o ismi vermek münasib görülmüyor. Belki “Müceddiddir, onun pişdarıdır” denilebilir.

Umum kardeşlerimize binler selâm...

Elbaki Hüvelbaki kardeşiniz

Said-i Nursi”

{Osmanlıca Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s: 2.}



“...Çok dikkatli, Risale-i Nur’un manevi avukatı kardaşımız Ahmet Feyzi’nin Mehdî hadisesinin Risale-i Nur dairesi içinde çokça medar-ı bahsetmesi, ehl-i dünyanın evhamını tahrike sebeb olabilir. Çünki Mehdî m’anasında bir siyaset dahi bulunuyor diye eskiden beri fikirlerde yerleşmiş... Risale-i Nur bu meseleyi halletmiştir...”

{Risale-i Nur dinin bir çok muammalı tılsımlarını hallettiği gibi, İslâm milletlerinin fıkirlerinde yer almış olan bu Mehdî meselesini de yine ancak Risale-i Nur tam halledebilmiştir. Halledilmiş din tılsımlarından birisi de bu Mehdi meselesidir, meydandadır. A.B.}



Ahir zamandaki büyük Mehdi’den başka çok mehdiler gelmiş, geçmiş diye Risale-i Nur ispat etmiş. Rivayetlerin muhtelif olması bu noktadan ileri geliyor.

Bu zaman şahıs zamanı olmadığından, o ehemmiyetli unvanlar şahıslara verilmez. Hem Risale-i Nur’a da, siyaset manasını taşıyan o unvanı vermemek münasibtir. Müceddidiyet kâfidir.

Gerçi hakikat noktasında ahir zamanda gelecek büyük mehdi, siyaseti tam dindar ıseviler’e bırakıp yalnız İslâmiyet hakikatlarını ispata, izhara, icrava çalışır. Bu nokta-i nazardan; Risale-i Nur o zat-ı mübarekin veyahut onun cemaat-ı nuraniyesinin şahs-ı manevisinin çok vazifelerinden en ehemmiyetli vazifesi olan hakaik-i imaniyenin isbat ve neşrini tam yapıyor... Fakat bu evhamlı ve bahaneler arayan ve her şeyi siyaset noktasında düşünen adamlara karşı bu Mehdî unvanını Risale-i Nur’a vermek, Risale-i Nur’un ihlâs sırrına ve dünyaya tenezzül etmemesine muvafık olmaz.

Evet, Risale-i Nur’daki ihlâs, yüzde doksan ihtimal ile de olsa, o makama talib olmamaklığı iktiza ediyor. Çünki küçük bir memuriyet veyahut zâbit olmak gibi bir makamı düşünen, harekâtını o makama tevcih ediyor, onu maksad yapıp ona çalışıyor, ihlâsı kaybeder. Uhrevî amellerini ona basamak yapar, bütün bütün yanlış olur. İşte böyle kudsî ve parlak bir makamı ve me’muriyeti dünyada dahi kendine düşünmek ve

Yükleniyor...