O mektubun birinci sahifesi güzeldir, ben de iştirak ediyorum. İkinci sahifede birkaç yerde kalem karıştırdım, ta’dil ettim.

Ezcümle: “Hazret-i Hasan Radiyallahü anh’ın altı aylık hilâfetiyle beraber, Risale-i Nur’un Cevşenül-Kebir’den ve Celcelûtiye’den aldığı bir kuvvet ve feyizle, vazife-i hilâfetin en ehemmiyetlisi olan neşr-i hakaik-i imaniye noktasında Hazret-i Hasan radiyallahü anh’ın kısacık müddetini uzun bir zamana çevirerek tam beşinci halife nazarıyla bakabiliriz. Çünki adalet-i hakikiye ile bu asırda insanları mes’ud edebilir bir istidatta bulunan Risale-i Nur’dur.. Ve onun şahs-ı manevisi Hazret-i Hasan radiyallahü anhünün bir muavini, bir mütemmimi, bir manevî veledi hükmündedir diye senin mektubunu ta’dil ettim. Buna kıyasen sana vekâleten bir iki yerde kalem karıştırdım...

{Elyazma Emirdag-1 aslı, s: 99.}



“Aziz Sıddık kardeşlerim!

(Manen maruz kaldığım iki şıklı bir sualin cevabıdır.)

Birincisi: Neden en ziyade senin şahsın hakkında hüsn-ü zan eden ve sana büyük bir makam veren ve Risale-i Nur’la çok kuvvetli irtibatı bulunan ve sen de onları çok sevdiğin halde, hizmet-i Nuriye’nin hâricinde senin şahsın ile temaslarını istemiyorsun.. ve senin hakkında fazla hüsn-ü zan beslemiyeni sobette tercih ediyorsun, daha ziyade iltifat gösteriyorsun, nedendir?

Elcevab: Otuzüçüncü Söz’ün ikinci mektubunda dediğim gibi; bu zamanda insanlar ihsanını, muhtaçlara çok pahalı satarlar. Meselâ, benim gibi bir biçareyi, sâlih veya velî zannedip, sonra bir ekmek verip ve mukabilinde makbul bir du’a ister. Bu kadar fiat vermekten ise, bu ihsanı istemiyorum diye hediyelerin adem-i kabulüne bir sebeb gösterdiğim gibi; Risale-i Nur’un hâs şâkirtleri müstesna olarak, başkaları beni büyük bir makamda bilmekle, kuvvetli bir alâka ve hizmet gösterir. Hem mukabilinde dünyada ehl-i velâyet gibi nurânî neticeleri ister.. Sonra bize hizmetiyle ve alâkası ile manevî ihsan eder. Böylelerin bu nevi ihsanlarına karşı istediği fiata sahip olamadığım için mahcub oluyorum.Onlar da ehemmiyetsizliklerimi bildikleri vakit, inkisar-ı hayale uğrarlar, belki hizmette fütura düşerler. Gerçi umur-u uhreviyede hırs ve kanaatsızlık bir cihette makbuldür. Fakat mesleğimizde ve hizmetimizde, bazı arızalar ile inkisar-ı hayal cihetinde; şükür yerine, me’yusiyetle şekva etmeye sebeb olur, belki de hizmetten vazgeçer. Onun için mesleğimizde, kanaât daima şükrü ve metaneti ve sebatı netice verdiği için, ihlâs dairesinde, hizmet noktasında çok hırs ve kanaatsızlık gösterdiğimiz halde; neticelerine ve semeratına karşı kanaatla mükellefiz.


Yükleniyor...