olan şiddetli tehdid-i ilâhî tokadına mazhar olur, zalimlerin zulümlerine hasbî olarak manen iştirak eder... Bilistihkak cezasını da dünyada, ahirette çeker.
Yalnız ehemmiyetli bir endişe; ve bir teselli kalbime geliyor ki; bu geniş boğuşmaların neticesinde, eski harb-i umumiden çıkan zarardan daha büyük bir zarar, medeniyetin üstadı ve menba’ı olan Avrupa’da Deccalâne bir vahşet doğurmasıdır. Bu endişeyi, teselliye medar Âlem-i İslâm’ın tam intibahiyle ve yeni dünyanın Hıristiyanlığın hakikî dinini düstur-u hareket ittihaz etmesiyle ve Âlem-i İslâm’la ittifak etmesi ve ıncil, Kur’ân’a ittihad edip tabi’ olması, o dehşetli gelecek iki cereyana karşı semavî bir muavenetle dayanıp inşaallah galebe eder...“
{Yeni yazı Emirdağ-1, s: 56.}
Emekli yüzbaşı Re’fet Bey’in 1946-1947 yıllarında İstanbul’daki Nur hizmetlerini yürütürken; 1946 seçimleri olmuş, particilik tarafgirliği daha da kızışmış olduğu bir sırada, ihtimalki bazı partici adamlarla bazı temasları olmakla; “Acaba artık bir partiye girip de, yardım etmek zamanı gelmedi mi?” diye Üstâd’dan istifsar etmiş. Bunun üzerine kendisine Üstâd’dan şu cevab verilmiştir:
(İstanbul’a Re’fet’e bir proğram olarak gönderdiğim mektubun bir
suretini de gönderiyorum)
“Aziz sıddık kardeşim Re’fet Bey!
Evvelâ: Bazı bize temas eden cüz’î hadiseler münasebetiyle bir hakikatı beyan etmek şiddetle ruhuma ihtar edildi, şöyle ki:
Risale-i Nur, hiçbir şeye alet olamadığını ve rıza-i ilâhiden başka hiçbir maksada vesile olamadığını ve doğrudan doğruya her şeyden evvel iman hakikatlarını ders vermek ve biçare zayıfların ve şüpheye düşenlerin imanlarını kurtarmak olduğunu, elbette sizin gibi Nur’un hâs şâkirtleri biliyorlar.
Saniyen: Risale-i Nur’un bu kadar muarızlarına mukabil, en büyük kuvveti ihlâs olduğundan ve dünyanın hiç bir şeyine alet olmadığı gibi tarafgirlik hissiyatına bina edilen cereyanlara, hususan siyasete temas eden cereyanlarla alâkadar olmaz. Çünki tarafgirlik damarı ihlâsı kırar, hakikatı değiştirir:
Yalnız ehemmiyetli bir endişe; ve bir teselli kalbime geliyor ki; bu geniş boğuşmaların neticesinde, eski harb-i umumiden çıkan zarardan daha büyük bir zarar, medeniyetin üstadı ve menba’ı olan Avrupa’da Deccalâne bir vahşet doğurmasıdır. Bu endişeyi, teselliye medar Âlem-i İslâm’ın tam intibahiyle ve yeni dünyanın Hıristiyanlığın hakikî dinini düstur-u hareket ittihaz etmesiyle ve Âlem-i İslâm’la ittifak etmesi ve ıncil, Kur’ân’a ittihad edip tabi’ olması, o dehşetli gelecek iki cereyana karşı semavî bir muavenetle dayanıp inşaallah galebe eder...“
{Yeni yazı Emirdağ-1, s: 56.}
Emekli yüzbaşı Re’fet Bey’in 1946-1947 yıllarında İstanbul’daki Nur hizmetlerini yürütürken; 1946 seçimleri olmuş, particilik tarafgirliği daha da kızışmış olduğu bir sırada, ihtimalki bazı partici adamlarla bazı temasları olmakla; “Acaba artık bir partiye girip de, yardım etmek zamanı gelmedi mi?” diye Üstâd’dan istifsar etmiş. Bunun üzerine kendisine Üstâd’dan şu cevab verilmiştir:
(İstanbul’a Re’fet’e bir proğram olarak gönderdiğim mektubun bir
suretini de gönderiyorum)
“Aziz sıddık kardeşim Re’fet Bey!
Evvelâ: Bazı bize temas eden cüz’î hadiseler münasebetiyle bir hakikatı beyan etmek şiddetle ruhuma ihtar edildi, şöyle ki:
Risale-i Nur, hiçbir şeye alet olamadığını ve rıza-i ilâhiden başka hiçbir maksada vesile olamadığını ve doğrudan doğruya her şeyden evvel iman hakikatlarını ders vermek ve biçare zayıfların ve şüpheye düşenlerin imanlarını kurtarmak olduğunu, elbette sizin gibi Nur’un hâs şâkirtleri biliyorlar.
Saniyen: Risale-i Nur’un bu kadar muarızlarına mukabil, en büyük kuvveti ihlâs olduğundan ve dünyanın hiç bir şeyine alet olmadığı gibi tarafgirlik hissiyatına bina edilen cereyanlara, hususan siyasete temas eden cereyanlarla alâkadar olmaz. Çünki tarafgirlik damarı ihlâsı kırar, hakikatı değiştirir:
Yükleniyor...